Badem'in Dönüşü (Rutin Üzerine Bir Haftalık Rapor)

 6 Ocak'taki yazımda (tık tık) evdeki misafirimizden, Badem'den bahsetmiştim. On beş ayın ardından bir kez daha bizimle. Rutinini koruyor, yine erken uyanıp ve uyandırıp ihtiyaçlarını gideriyor. Suyunu ve mamasını verdikten sonra teşekkür etmek için bacaklarıma sürtünüyor ve göbeğini sevmeme müsaade ediyor. Ardından odaya, benim bıraktığım boşluğa dönüyor. Acıkana kadar uyuyor, doyunca tekrar uyuyor. Akşamları çok az oynamak istiyor, ama çok az. Çünkü birazcık formundan düşmüş.

Formdan düşmesinin yegane sebebi yaş mamaya olan düşkünlüğü. Ama bizim evi onun için bir rehabilitasyon merkezi olarak düşünebiliriz. Bütün şirinliklerine, şaklabanlıklarına, sinirlenmelerine ve protestolarına (mutfaktaki IKEA poşetini küçük patisiyle yumrukluyor) rağmen yalnızca alması gerektiği zaman, alması gerektiği miktarda yaş mama alıyor. Bu durum da onun için yaş mamayı daha da değerli hale getiriyor. Mamayı koyduğumuz çay tabağının tezgaha koyduğumuzda çıkan sesi duyup, o an her neredeyse koşup mutfağa geliyor. Biraz koşmuş olması bir avantaj, çok kısa süren bir spor diyebiliriz.

Evdeki varlığı ortamı gerçekten değiştiriyor. Bu aralar Marlen Haushofer'in "Duvar" isimli romanını okuyorum. Baş karakterimiz ormanda, bir köpek, bir kedi ve bir inekle kalıyor. Hayvanların varlığı, onun da yaşantısını değiştiriyor. Bir rutine bağlanmasını kolaylaştırıyor. Her gün onlarla ilgilenmek zorunda, onları düşünmek, iyi olmalarını sağlamak zorunda. Kedi, bu açıdan biraz daha ilgiden bağımsız. Akşamları çıkıp ormana gidiyor, sabaha karşı uyumak için dönüyor. Ancak istediği zaman kendisini sevdiriyor. İstemediği zamanlarda huysuzlanıyor. Badem pek öyle değil. O daha çok kayıtsız kalıyor. Öpüyorsunuz, seviyorsunuz, kucaklıyorsunuz. Bitmesini bekliyor. Çok rahatsız olursa kalkıp iki adım ileriye yatıyor. 

Bu bağımsızlık hoşuma gidiyor. Onun da kendince bir rutinin olması, evdeki diğer canlıya hiç bulaşmadan (ya da olabildiğince az bulaşarak çünkü hala sabahları alarmdan önce uyandırıyor) bu rutinini sürdürmesi beni mutlu ediyor. Kendi rutinim veya diğer insanların rutinleri üzerine düşünürken Badem'in ve aslında diğer hayvanların rutinlerine şahit oluyorum. Duvar'da köpek Vaşak, her gün yürüyüşe gitmek istiyor, oynamak istiyor. İnek Bella'nın o karanlık ahırda tek başına geçirdiği saatlere karşılık her sabah aynı saatte sevilmesi, sağılması ve ilgilenilmesi gerekiyor. Hava güzelse dışarıda vakit geçirmek istiyor.

Robinson Crusoe'nun böyle olduğunu hatırlamıyorum. Orada her şey mekanik. Bir rutin elbette var, ancak bu sadece Crusoe'nun rutini. Mahsur kaldığı adayı dönüştürmek amaçlı, çevrenin rutinini ele geçiren bir rutin bu. Daha duygusuz, hedef odaklı. Halbuki Badem'in bir amacı varmış gibi durmuyor. Son derece ciddi bir ifadeyle patisini yalayıp yüzünü temizlerken bir anda yatağın üstündeki tokaya gidiyor. Onu yataktan atıp peşine düşüyor. Sonra pencerenin önüne yerleşip kuşları izliyor. Her gün temizleniyor, oynuyor, kuşları izliyor. Keyif alıyor gibi görünüyor.

Duvar'ı bir robinsonat olarak düşünemiyorum. Farklı gerekçelerim var, ama rutin üzerine, Robinson ile Duvar'ın baş karakterinin rutini üzerine düşününce, bir benzerlik göremiyorum. İki karakter de tecritte, iki karakter de doğaya karşı mücadele ediyor, iki karakter de bir düzen kuruyor, kendi rutinlerini inşa ediyor. Ancak Robinson her zaman kurtulacağı umuduna sahip. O yüzden kurtuluşuna kadar geçen zamanı modern bir insan olarak bir amaç peşinde değerlendiriyor; adayı dönüştürmek. Duvar'da ise baş karakterimiz bu umuttan yoksun. Ancak bu umudun eksik bıraktığını sevgiyle dolduruyor. Rutini, hayatta kalmak üzerine, evet ama hayatta kalma isteğinin sebebi kurtuluş umudu değil. Başına gelen olaydan sonra, henüz ilk haftada, kurtulamayacağını düşünmeye başlıyor. Devam edebilmesinin sebebi, hayvanlara olan sevgisi. Yataktan çıkmakta dahi zorlanacak kadar yoğun depresyonda olduğu zamanlarda bile rutinine döndüren, ona ihtiyacı olanlara duyduğu sevgi.

Robinson modern bir insan, daha amaç odaklı. Duvar'daki baş karakterimiz ise modern bir dönemde yaşıyor olmasına rağmen Robinson kadar modern değil. Doğada, bir modern insan olarak bulunmuyor. Orayı dönüştürüp "modernleştirmiyor." Doğanın rutinine uyum sağlamaya çalışıyor. Kaçış yolu aramıyor, kurtuluş umudunu geride bırakıyor, mevsimlerin döngüsüyle hayatını ve ona bağlı olan hayatları idame ettirmeye çalışıyor. 

(Bu paragraftan sonra sizin asla fark edemeyeceğiniz bir beş dakika geçti. Badem'e bakmaya gittim. Uyuyor.) 

Rutin peşinde koşarken yazmaya başladığım bu rapora da farklı bir gözle bakıyorum artık. Yine Gibi izledim, Shogun izledim. Jean-Louis Fournier'in "Otopsim"  isimli eğlenceli romanını bitirdim. Şimdi hala "Duvar"ı okuyorum. Bir de size harika bir kanal tanıtmak istiyorum: Ultravclet. Harika dinleme listelerine sahip bu kanal yakında yeni listeler yapmaya son verecek, çünkü kanal sahibinin bir çocuğu olmuş ve vaktini çocuğuyla geçirmek istiyormuş. Ultravclet'in çalma listeleri, o artık bambaşka bir rutine geçerken, rutininize keyifli bir ekleme. Kaçırmayın. (Son çalma listesinden başlayabilirsiniz.)

Bu hafta böyleydi. Farklı oldu. Çünkü içimden böyle geldi. 

Rutininize dikkat edin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haftalık Rapor 6

Haftalık Rapor 5

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)