Ana içeriğe atla

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz.
Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum:

"Merhaba Sayın Hocam,
Ben X dersini alan (hocanızın birden fazla dersi olabilir) X. Sınıftan (bu dersler farklı sınıflar için olabilir) X numaralı (hocanızın yüzlerce öğrencisi olabilir) X'im (kağıdınızın daha kolay bulunmasına yardımcı olur). Geçen günkü vize sınavından çok düşük aldım. Halbuki çok çalışmıştım. (Bu noktada bir karar vermeniz gerekiyor, e-postanın tonu nasıl devam edecek? Ben seçenekli olarak yazıyorum, siz hislerinize uygun olanı seçebilirsiniz)
A. Kızgınsanız: Emeklerimin karşılığını alamadım. Bu kadar zor sormak zorunda mıydınız?
B. Çok Kızgınsanız: Bu kadar zor sormak adaletsizlik. Zaten kağıtları sizin okuduğunuzu da düşünmüyorum.
C. Üzgünseniz: Bu kadar düşük almayı beklemiyordum. Acaba kağıdıma tekrar bakabilir misiniz?
D. Çözüm Odaklıysanız: Acaba uygun olduğunuzda hatalarımı sormak için yanınıza gelebilir miyim?
(Bu seçeneklerden birini seçtiniz ve devam ediyorsunuz.)
İyi günler dilerim, 
X"

A ve B seçeneklerinin işe yaramayacağını tecrübeyle söyleyebilirim. Sinirinizi atmada faydalı olabilir ama finallerde, hele de düşük aldığınız vizelerden sonra, daha iyi sonuçlar almanıza yardımcı olmaz. O halde ne yapmalısın? Gelin, pek fena olmayan bir öğrenciden, hukuk sınavlarına dair öneriler alalım.

Bir klişeyle başlayalım: Düzenli çalışmak.
İkinci dönemin ikinci haftası çalışmaya başladığım dersler vardı. Siz böyle yapmayın. Tekrar ediyorum, SİZ BÖYLE YAPMAYIN. Üniversitedesiniz, elbette eğlenecek, alabiliyorsanız hayattan keyif almaya çalışacaksınız. Ancak hemen başlamasanız da çalışma bir kenarda sizi bekliyor, bekledikçe de hacim kazanıyor. Özellikle bazı derslerde (her sınıf için bilirsiniz o dersleri), erkenden çalışmaya başlamakta fayda var. 
Bir klişeyle devam edelim: Sabahlara kadar çalışmak.
Bütün bu yazıyı ıskartaya çıkaran cümle geliyor: Nasıl çalışılacağını söyleyenlere pek de inanmıyorum. Ama siz okumaya devam edin, çünkü aslında sınavlarda yapmanız gerekenleri anlatacağım. Çalışma kısmını size bırakacağım. Akşam 10'dan sonra beynini kapatan biri olarak siz böyle biri değilseniz, kendi çalışma takviminizi oluşturun. İster gece, ister gündüz, kendinizi en verimli hissettiğiniz zamanda çalışın.

Kişisel gelişimi andıran kısmı geçtiysek gelelim sınavlarda yapılması gerekenlere. Elbette, bütün sınavlarda işinize yarayacak genelgeçer tavsiyeler değil, vereceğim tavsiyeler. Birkaç yüz, bin, belki onbin kağıt görmenin, soru okumanın sonucunda çok sık yapıldığını gördüğüm hatalara ilişkin "Siz böyle yapmazsanız daha iyi olur" demekten başka bir şey değil amacım. Gerçi, yine yapacaksınız. Canınız sağ olsun. Yine de bu yazıdan faydalanacak azınlık için devam ediyorum.
Öncelikle sınavlara yönelik genel tavsiyelerden başlayalım. Sınav salonuna geldiniz, yerinizi bulup oturdunuz.
Rahatlayın.
Toparlanın.
Zihninizdeki bütün düşünceleri kovun gitsin.
Birazdan sınava gireceksiniz (Calvino referansını yakalayanlara 10 puan). Sınav görevlilerini iyi dinleyin, çünkü size birazdan sınav kağıdını alınca okumaya üşeneceğiz sınav talimatlarını okuyacaklar. Sınavda grup olup olmadığı, mevzuat kullanıp kullanamayacağınız, soru kağıdının sizde kalıp kalamayacağı, vs. gibi ufak ancak önemli bilgileri edineceksiniz. O yüzden, öncelikle dinleyin.
Az önce soru kağıdını aldınız. Sanki sınav görevlisi hiç okumamış gibi sınav talimatlarını tekrar okuyun. Artık başlamaya hazırsınız. Kaleminizi elinize alın. Sınav türüne göre devam ediyoruz.

Test sınavları, başımızın tatlı belaları. Siz çok seviyorsunuz. Kabul, sınav sonuçlarını açıklama noktasında kolaylık da sağlıyor ama ben sevemiyorum. Sınavı hazırlarken, yaparken, test sınavlarında gözetmenken sıkılıyorum. Değişmeyen birkaç davranışınız var, neden yaptığınızı anlayamasam da buraya yazıyorum. Belki sebebini yazan çıkar ya da belki yavaş yavaş değiştiririz.
1. GRUBUNUZU KONTROL ETMEK SİZİN SORUMLULUĞUNUZ. Evet, bizler uyarıyoruz. Uyarmak zorundayız. Ancak sınav heyecanıyla -yoksa bizleri umursamadığınızdan değil- duymuyorsunuz ve soru kağıdınıza da bakmadığınız için grubu işaretlemiyorsunuz. O yüzden dikkatli olun. Yoksa sınavdan sonra hocanızın peşinden koşarsınız, uyarayım. Soru kağıdı demişken aklıma geldi:
2. Sınav Talimatlarını Okuyunuz. Evet, bizler okuyoruz. Okumak zorundayız. Ancak sınav heyecanıyla -yoksa bizleri umursamadığınızdan değil- duymuyorsunuz. Bu yüzden talimatı okuyun lütfen. (Evet, az önce de talimatlar hakkında yazmıştım. Sınav boyunca sizi böyle defalarca uyaracağız, gerçekten sizin için. Kızmayın.)
3. Optik formun farklı dolduruluş şekilleri üzerine: Ne zaman başladı bilmiyorum, ancak öğrenciler arasında optik formun farklı doldurulması yaygınlaştı. Bildiği tüm bilgileri optik forma yerleştirenleri es geçiyorum (canlarım benim), tespit edebildiğim farklı gruplar var ve bunlar kendi aralarında savaş halinde. En azından şüpheleniyorum:
- İlk grup adını soyadını yazmıyor. İmza da atmıyor. Harflerin kodlandığı yerin hemen üstündeki kutucuklara yazıyor. Sebebini düşündüm, ad soyad yazıp imza atana kadar kaybedecekleri birkaç saniyeyi kazanmak istiyor olabilecekleri aklıma geldi. Makul değil, ama bir şey demiyorum.
- Adını soyadını yazmasına rağmen imza atmayanlar, ikinci grup. Bize güvenmiyor olabilir. Anlaşılır ama kırıcı.
- Ad soyad kodlasa da kutucukları boş bırakanlar grubu en sevdiğim. Herhangi bir aksilik durumunda harflerden kimlik bilgilerine ulaşmamızı sağlayacak bir yap-boz hazırladığı için bu grubu çok seviyorum. Özellikle gruplu sınavlarda gruplarını işaretlemeyenler, favorimin de favorileri. Canımsınız.

Optik formun farklı şekillerde doldurulabileceğini öğrettikleri için bütün gruplara teşekkür ederim.

***Yazı henüz tamamlanmadan gelen düzeltme***
Bir arkadaşımla bu konu üzerinde konuşurken lise zamanında optik form işaretlemekten çok bunalıp artık optik formda bambaşka işaretlemeler yaptığından bahsetti. Düşününce öğrencilerin de bunalmış olabileceğini fark ettim. Benim aklıma gelmeyen sebep, bu olabilir.
***Yazı henüz tamamlanmadan gelen düzeltme***

Gelelim klasik sınavlara, en sevdiklerime. 
Korkmakta haklısınız. Test çözmeye dayalı bir sınav sisteminden geldiniz ve alışık değilsiniz. Ne yazacağınızı, nasıl yazacağınızı, ne kadar yazacağınızı bilmiyorsunuz. Ancak işte bu yüzden buradasınız. Bu söylediklerimi elbette bütün sınavlara uygulayamayacaksınız. Çünkü hocadan hocaya klasik sınav da değişebilir. Kimi hocalar uzun cevaplar isterken kimileri fazla fazla sorup kısa cevaplara puan verebilir. Ancak hocanız bunu size zaten söyler (sınavdan hemen önceki ders, diye fısıltılar duyuyor olabilirsiniz). Ben çoğunlukla işinize yarayabilecek tavsiyeler vermeye devam edeceğim. Yine kağıtlarda sıkça gördüğüm ve keşke yapılmasa dediğim birkaç hata üzerinde duracağım.
1. Soruyu anlayın. Soruda sizden ne istendiğini iyi anladığınızdan emin olun. Örneğin, "A'nın (bir düşünür olduğunu düşünelim) B düşüncesini açıklayınız." şeklinde bir soruyla karşılaştığınızda belki refleks olarak A hakkındaki bütün bildiklerinizi yazmak istiyorsunuz. Sakin olun. Kimse bunu sizden istemedi. A'nın B düşüncesini bilip bilmediğiniz soruldu (Biraz da kağıtları okurken kolay olsun diye, yalan yok). Bu yüzden A'yı kısaca tanıtıp B hakkındaki düşüncesini anlatmanız yeterli. Hayır, Z hakkında ne düşündüğünü yazmanıza gerek yok. Cevap kompozisyonunuz önemli. Kompozisyon demişken...
2. Cevabınızı kurgulayın. Cevabınız da bir metin olduğu için bu metnin kendi içinde kurgulanması gerekir. Nasıl? Giriş-gelişme-sonuç şeklindeki kutsal üçlüye dikkat ederek öncelikle bir girizgah, ardından cevabı açtığınız kısım ve nihayetinde kapanış. Bunun yerine -yukarıdaki örnekten devam edelim- "A hakkında bir cümle, A'nın C düşüncesi hakkında bir cümle, B hakkında bir fikir, A'ya dönüş, B'ye dair hatırladıklarınız ve D" şeklinde cümle salatası hazırlıyorsunuz. Şunu düşünebilirsiniz; "yazdıklarımda yanlış hiçbir şey yok, A hakkında bildiğim her şeyi yazdım." Ancak şunu da düşünmelisiniz; "A hakkında bildiğim her şeyi yazmam istendi mi?"
Hayır, istenmedi. Bu yüzden soruyu tam olarak cevaplandıramadınız.
Yukarıdaki örneğin bir adım ilerisinde maddeler halinde yazmak var. LÜTFEN, sizden maddeler halinde cevaplamanız istenmediği sürece, cevabınızda mutlaka yer alması gerekmedikçe maddeler halinde cevaplamayın. A'nın B hakkındaki düşüncesini sorduğumuzda, A hakkında hap bilgiler almak istemiyoruz. Başı sonu belli, efradını cami, ağyarını mani bir cevap istiyoruz. O cevabı göremediğimizde de ne yazık ki tam puan veremiyoruz.
3. Yazım kurallarına dikkat edin. Bir hukuk öğrencisinin mezun olduktan sonra yapabileceği meslekler arasında yazıya gerek olmayacak bir meslek yok. Hakimler karar yazıyor, savcılar iddianame yazıyor, avukatlar dilekçe yazıyor, akademisyenler makale yazıyor, yazıyor, yazıyor... Meslek hayatınız boyunca yazacaksınız. Bundan kaçışınız yok. O yüzden dil bilgisi ve yazım kurallarıyla kavga etmeyin. 1 anlığına bütün yazı da bu şekildeki hiç zor değil böyle yazmak, yazdığımı hayal edin. Okuyan için hiçmi hiç kolay olmazdı dimi? Dili ciddiye alın, kurallarını öğrenin. 

Galiba sona geldik. Uzun süren bir sınavın sonunda hafif hafif başınız ağrır hani, biraz ateşiniz çıkar. İşte öyle bir durumdayım. Yazmadığım, aklıma gelmeyen pek çok şey vardır ancak "Bunları unutmayayım" dediğim her şeyi yazdım. Aklıma gelecek diğer şeyleri, yazma zamanı geldiğinde -yani bir başka sınav dönemi, sınavlardan sonra- yine yazarım. Bu esnada siz de derslerinize çalışmayı unutmayın. 
Sınavlarınızda başarılar dilerim.
(Ve hayır, henüz notları girmedik ve çanın kırılıp kırılmadığını bilmiyorum, inanın.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her