Vizelerden sonraki ilk günden selamlar. Şimşek gibi geçip bünyede dayak yemişcesine bir etki bırakan iki haftanın ardından ilk defa saat 10:00'da sınav nöbetinin olmadığı bir güne uyandım. Sınav haftasının diğer işleri erteletmesi acılarını çıkarıyor. Bir hafta sonra başlayacak ikinci dönemde yapılması gereken çok iş var. Üstelik sınavlarla geçen iki haftanın getirdiği bir hamlama da mevcut. Vücut sınav nöbeti tutmaya, kendini toparlamaya çalışmaya ve sohbete alıştığından tekrar oturup çalışmak biraz zaman alıyor, alacak. Telefonuma geçen haftanın ekran verileri gelmediği için ilerleme durumumu bu hafta paylaşamıyorum, ancak biraz daha dikkat ettiğimi söyleyebilirim. Üzerine bir de bu haftanın temposu eklenince ekran sürem azalmış olmalı. Ancak tempo, ne yazık ki geçen haftayı da etkiledi. Kısır bir haftanın raporu şu şekilde:
Ne Okudun?
Laski'nin Türkçe yayınlanan diğer kitabı "Politikaya Giriş"i okudum. Böylece Türkçe yayınlanan metinleriyle başladığım yolculuğun diğer adımına geçiyorum. Gözüme kestirdiğim bir eseri var, hazırlamam gereken bildirilerin ardından Laski'ye kendi dilinde merhaba diyeceğim. Acelem yok, Laski'yi yavaş yavaş, keyif alarak ve zamanında yazdıklarına şaşırarak okumak, artık konfor alanı diyebileceğim bir etkinliğe dönüştü. Siz de başlamayı düşünürseniz "Politikaya Giriş"in Eric Hobsbawm tarafından yazılan giriş kısmını okuyun. İlginizi biraz olsun çekerse, çekinmeden devam edin.
Bu haftanın romanı geçen hafta başladığım Dag Solstad'ın "Lise Öğretmeni Pedersen'in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı"ydı. Çok az okuyabildim, okuduğum kısmın büyük bir bölümünü de dün okuyabildim. Hatırladığım Solstad'tan çok daha hoşuma gitti. Kolay okunmayan bir biçimde yazılmış olmasına rağmen elime alabildiğim az zamanda bırakmakta zorlandım.
Ne İzledin? Ne Dinledin?
O kadar kısır bir haftaydı ki bu iki başlığı bu haftalık -umalım ki sadece bu haftalık- birleştirdim. Doğru düzgün bir şey dinleyemediğim gibi düne kadar kayda değer bir şey izleyemedim de. Yalnızca dün, haftamı kurtaran kutsal pazar günü Prens'in kalan iki bölümünü izledim. Giray Altınok, elbette diziyi sırtlıyor ancak elçi Sangu da izlemesi oldukça keyifli bir karakterdi. İkinci sezona kadar ara ara açıp izlerim.
Bu hafta da böyleydi, haftaya görüşürüz.
Yorumlar
Yorum Gönder