Ana içeriğe atla

Haftalık Rapor 5

Merhaba, bu yazıyı henüz geçen haftanın ekran verilerini bilmeden, pazar günü yazıyorum. Verileri aldıktan sonra güncelleyeceğim ancak şunu şimdiden söyleyebilirim ki bu haftanın verileri beni üzecek. Çünkü bir önceki haftaya kıyasla geçen hafta telefon sürekli elimdeydi (Gelecekten gelen güncelleme: Geçen haftaya göre 1 saat 58 daha fazla ekran sürem var, haklı çıkmak ne kadar kötü). Ancak bunun tamamen benim suçum olmadığını bilmeniz lazım. Bir etkinlik için çok ciddi toplantılarda buluştuk, gruplar kurduk, işler yaptık (Bir yazı önerisi: Toplantıların Verimsizliği Üzerine). Zaten haftalık değerlendirmeyi pazar günü düşünmeye başlamamın sebebi de bu etkinlik. Siz bu satırları okurken, etkinlik vaktinde başlamış ve tam sürat devam ediyor olacak, izleyen iki günde de bir problem olmadan devam etmesi beklenecek. Ben de arkadaşlarla bu etkinlik için koşturuyor olacağım. Ancak bu konuyu başka bir zamana bırakalım. Ekrana uzun süre bakmamın bir başka sebebi daha var.

Ehliyet sınavını -ikinci denememde- geçtim. İkinci deneme olduğunu özellikle belirtiyorum, çünkü ilk denememde, komisyonun sonradan anlayıp çok üzüleceğimi söylediği bir hata yaptım. Paralel parkta, iki sarı çizginin bir tanesini 1 cm ile kaçırdım ve kaldım. İki sınav arasında geçen sürede bolca gözlem yaptım. Trafikte diğer araçları izledim (canım eşim kullanıyordu), yaya olarak karşıdan karşıya geçmeyi beklerken hızla geçen arabalara, otoparka park etmeye gelen komşulara göz attım. Sonuçta insanların ne kadar kötü araba kullandıklarını gördüm. 1 cm ile kaçırdığım ehliyetimle aramda diğer arabalar, öteki şoförler varmışçasına sinirlendim. Bu kötü ruh halinden çıkmam perşembeyi buldu. Sınavın cumartesi günü yapılacağı belli olunca hemen, öncelikle paralel park olmak üzere sınavda çıkacak konulara tekrar baktım. Hem de tekrar tekrar baktım. İşimi şansa bırakmak istemedim. Sonra iki sınav arasında yapılması gereken eğitimi de direksiyon hocamla tamamladım. Pek umudum yoktu açıkçası. İlk sınava kendimden son derece emin gidip arka koltuğa atılınca moralim bozulmuştu. (Bu konu üzerinde belki durabiliriz. Sınavdan kalacak bir hata yaptığınızda sizi sürücü koltuğundan indirip arka koltuğa alıyorlar. İnsanın zoruna gidiyor. İnsan biraz teselli edilmek isteniyor, ancak eline geçen tek şey hafif aralık bir pencere oluyor.) Sınav esnasında da paralel park alanına gelene kadar diken üstündeydim. Park için gereken hareketlere başlarken, bir anlığına hayatım boyunca sağ ön koltukta oturabilme ihtimali gözümün önüne geldi. Sonra çok fazla kötü şoför olduğunu hatırladım. İyi geldi.

Geçen paragrafın başında dediğim gibi sınavı geçtim. 

Neyse efendim, tatil olmasını umduğum bu hafta fazlasıyla yoğundu. Ancak rapora yazacak birkaç cümlem var. Buyrun.


Ne Okudun?

Bu hafta, bir bildiri özeti için eski okuduklarımı karıştırdım. Akademik okumalar açısından kısır bir haftaydı. 

Ancak kurgu alanında nefis bir kitabı bitirdim. Dag Solstad'ın "Lise Öğretmeni Pedersen'in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı" ismini bir süredir raporlarda görüyorsunuz. Nefis bir roman. Bölümlere ayrılmamış olması, konuşma çizgilerine yer verilmemesi gibi okumayı biraz uğraştırıcı bir etkinlik haline getiren kararlara rağmen son derece akıcı, oldukça düşündürücü bir roman. "Hukuk fakültelerinde daha fazla okunsa ne güzel olur" diye isimlendirdiğim (?) listeme gönül rahatlığıyla eklediğim kitap, sosyalizm ve komünizm hakkında ilginç bir tartışma açıyor. Kesinlikle okuyun.

Haftanın devamında yeni bir kitaba başlamak istemedim. Solstad'ın tadı damağımda, zihnimde biraz daha kalsın, o lezzeti biraz daha yaşayayım dedim. Haftanın son günü Kjersti Skomsvold'un "Hızlandıkça Azalıyorum" isimli kitabını elime aldım. Bu haftanın kitabı bu olacak. 

Ne İzledin? 

Hafta boyunca azar azar Alef'in ilk sezonunu bitirdik. Cinayetlerin gizeminin çözülüşü biraz hızlı olsa da özellikle tablo gibi sahneleriyle izlemesi oldukça keyifliydi. İstanbul'un kasvetli ve tekinsiz resmedildiği eserler birkaç puan avantajla başlıyor, Alef'in ilk sezonu da bunu çok iyi yapıyor. İkinci sezonda her şey değişiyor olsa da bir şans vermeyi düşünüyorum.

Ne Dinledin?

Haftanın yeni bir keşfi yok, uzun zamandır dinlemediğim Stoned Jesus'a dönüş var. Özellikle I'm the Mountain'i defalarca, sıkılmadan dinledim.

Bu hafta da böyleydi, haftaya görüşürüz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her