Ana içeriğe atla

Haftalık Rapor 3

Geçen hafta telefonu, bir önceki haftaya göre 1 saat 4 dakika daha az kullanmışım. Bu iyi haberle geçen haftanın raporu şöyle şekillendi, demeden önce şu gerçeği belirtmekte fayda var. İnsan, bir haberi iyi olarak algılamada ve bu haberi başkalarına bir müjde olarak vermede çok tez canlı. Kurnaz bir tez canlılık bu, haberi hemen paketleyip ardını arkasını sormayı, soruşturmayı engelleyen bir tez canlılık. İlk cümleyi ele alalım mesela, telefonu 1 saat 4 dakika daha az kullandığımı söyledim. Bunu iyi bir habermişçesine sundum.

Halbuki siz okurlar, geçen haftanın tamamında sınav görevlisi olduğumu, görev esnasında telefona zaten az bakmam ve bu 1 saat 4 dakikalık sürenin aslında daha az olması gerektiğini bilmiyorsunuz. Belli ki daha az olması gereken ekran süremi, sınav aralarında ekstra çaba sarf ederek yine yukarıya çekmişim. Yani başarısız bir başarı bu. Evet, ekran sürem kısalmış; bütün bu yazı dizisini yazma amacımı gerçekleştirmişim gibi görünüyor. Halbuki, çok daha iyi olabilirdi, olmalıydı. Ortamın uygunluğunu geçtim, ortamın zorunluluğuydu bu.

Yine de haberi, iyi bir haber gibi sundum. Burada bir hayat dersi var, ancak ortaya çıkarmak için yorgunum. Bu haftayı da atlatalım, sonra hep beraber hayat dersleri üzerine düşünürüz. Söz.

Neyse efendim, karşınızda geçen haftanın raporu.

Ne Okudun?

Bu hafta akademik okumalar açısından kısırdı. Günün yorgunluğunu biraz sonra göreceğiniz müthiş romanla atarken yalnızca tek bir eser bana eşlik etti; Harold J. Laski'nin "Düşünce Özgürlüğü" isimli eseri. Laski'nin akıcı, kılçıksız üslubu ve kolay okunurluğu nedeniyle araya aldığım bu eseri, not ala ala okudum. Hem dinlendirdi, hem de farklı yolları gösterdi. Laski okumayı değerli buluyorum. Açık bir zihnin, döneminin güncel örneklerini kullanarak tartışmalara nasıl katkı sağlayabileceğini göstermesi açısından önemli.

Haftanın romanı, Cixin Liu'nun "Üç Cisim Problemi"ydi. Geçen haftanın raporunda başladığımı söylemiştim. Bu hafta, her boş vaktimde elime aldım, elimden bırakamadım. Sıkı bir bilimkurgu okumayalı çok uzun zaman olmuştu. Üç Cisim Problemi, sıkı bilimkurguyu ne kadar özlediğimi ve sıkı bilimkurguya ne kadar aç olduğumu hatırlattı. Seriyi muhakkak bitireceğim, ancak zamana yaymalı mıyım, yoksa hemen devam kitabını sipariş etmeliyim, henüz karar veremedim.

Hafta bitmeden, Dag Solstad'ın "Lise Öğretmeni Pedersen'in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı"na başladım. Solstad, sevip sevmediğime henüz karar veremediğim bir yazar. Daha önce "On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap"ını okumuştum. Kitabı, bir sahnesi dışında hatırlamadığımı fark ettim, sanıyorum beğenmedim diyebilirim. Ancak ikinci kez şans vermek istemişim belli ki yeni kitabını aldım. Haftaya göreceğiz.

Ne İzledin?

İzleme açısından kısır bir haftaydı. O kadar kısırdı ki dün ikişer bölüm izlediğim "Gibi" ve "Prens" olmasa bomboş bir hafta olacaktı. Gibi'yi de çok dahil etmemek lazım, çünkü "Karanlık Güç" ve "Kuki"yi zaten defalarca izlemiştim. Prens ise arada açıp kaldığım yerden devam ettiğim, rahatlamak için izlediğim dizilerden bir diğeri. Henüz ilk sezonunu bile bitirmedim, muhtemelen ikinci sezonu geldiğince anca bitirmiş olurum ancak keyifli bir komedi.

Ne Dinledin?

Yeni bir şarkı yok. Biraz Queen, biraz eski çalma listeleri, çok az da Metallica.

Rapor bu şekilde, haftaya görüşürüz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her