Ana içeriğe atla

Badem ve Listeler Üzerine (Ek: Bir Okuma Listesi)

Suratımda bir kedi poposuyla uyanıyorum. Saat 4:35.

Evdeki misafirimiz, günün erken saatlerinde uyanıp sevilmek istiyor. Önce evdeki iki insandan birini uyandırmak için yoğun bir çaba gösteriyor. Miyavlıyor, gezmemesi gereken yerlerde geziyor, suratımıza oturuyor, koşturuyor. Uyanıyorum. Mama ve su kaplarını tazeledikten sonra kahvenin suyunu koymak için mutfağa geçiyorum. Evdeki misafir de benimle geliyor. Kahve suyunu koymamı bekleyip uygun anı kolladıktan sonra, benimle göz göze geldiği gibi halının üzerine bırakıyor kendisini. Göbeğini açıyor ve kendisini sevmemi bekliyor. On-on beş dakika sonra o uyumaya, benim yatakta bıraktığım boşluğu doldurmaya gidiyor. Ben de kahvemi alıp bu yazının başına geçiyorum.

Aslında yazının girişi farklıydı. Ancak Badem (bir önceki paragrafta bahsi geçen misafir), önce beni uyandırdı. Sonra da kumunun azaldığını görmemle günün ilk listesini yapmama vesile oldu. Alışveriş listesinin ilk sırasında Badem'in kumu var. Sonra su, ev için birkaç bir şey daha vs. Ancak bu kadar, kısa bir liste bu. Üzerine çokça düşüneceğim, vakit ayıracağım bir liste değil ve marketlerin açılmasına daha saatler olduğu için, bari yazıyı aradan çıkarayım dedim. O yüzden de hala bitmeyen bu girişi düşündüm. 

Sürekli liste yapıyoruz, yapıyorum. Her gün için yapılacaklar listesi, haftalık planlama listeleri, okuma listeleri, alışveriş listeleri, müzik listeleri... Kimisini hızlıca tamamlıyorum, kimisi üzerine uzun uzun düşünüyorum. Kimisi sadece beni ilgilendiriyor, kimisi ise başkalarıyla paylaşmak üzere hazırlanıyor. Hatta geçen sene böyle bir listeyi başka bir yerde paylaşmıştım. Bir okuma listesiydi. Aslında geniş çaplı bir listenin ufak bir parçasıydı. Genel Kamu Hukuku dersi için önerilebilecek eserler üzerinde düşünüyordum. Ancak bu liste, akademik çalışmalardan ziyade kurgu eserleri içerecekti, en azından plan buydu (Akademik çalışmalar için ayrıca bir liste de var). Arkadaşlarımla görüştüm, onlardan roman, öykü, dizi, film tavsiyeleri aldım. Sağ olsunlar, çok geniş bir liste oldu. Ancak liste yapmanın getirdiği birtakım sıkıntılar da var. İlki önerilenleri tüketmekle alakalı. Bir şeyi önermek için onu tüketmiş olmak gerektiğini düşünüyorum. En azından ben, özellikle böyle öneri içeren listelerde, önereceğim şeyi savunabilmek de istiyorum. Okumadığım veya izlemediğim eserleri öneremiyorum. Listedeki pek çok dizi ve film de bana bakıyordu. Kendileriyle yavaş yavaş tanışıyorum; belki bir gün, bütün listeyi izleyip bitirebildiğimde, o kısmı da paylaşırım (Ya da bu fikrimden vazgeçip tüketmediğim eserleri de önermeye başlarım).

Listelere ilişkin bir başka sıkıntı; listelerin, listeyi yapanın keyfine göre akışkan bir yapıya sahip olabilmesi. Benim Genel Kamu Hukuku dersi için düşündüğüm ve bir noktada kapsamını daraltarak okuma listesine dönüşen listem, başka bir noktada yine değişti. Kendimi sadece ders ile sınırlandırmak istemediğimi fark ettim ve "neden hukuk fakültelerinde daha fazla okunması gerektiğini düşündüğüm eserler listesi olmasın ki? dedim. Buna benzeyen listeler var. Özellikle üniversite tercih sonuçları açıklandıktan sonra, hukuk öğrencilerinin okuması gereken kitaplar, izlemesi gereken filmler/diziler listeleri paylaşılır. Bu listelerin ortak eserleri var. Çoğu aklınıza gelmiştir. Çok sıkı listeler de var. İşte bu listeleri de aklımda tutarak, bu listelerde pek sık rastlamadığımız, ancak fakültelerde daha sık önerilse, daha çok kişi tarafından okunsa ne güzel olur dediğim eserlerden teşekkül bir liste hayali kurdum. Bu da beni listelere ilişkin diğer probleme getirdi.

Liste işi, özellikle de bir şey önermek üzerine hazırlanan listeler, egoistçe bir iş (büyük harflerle BENCE). "Sen kimsin?" derler insana. "Bakın, ben bunları okudum. Siz de okuyun." demek, bunu diyebilme cesaretini bulabilmek tuhaf geldi. "Ben kimim de böyle büyük büyük listeler yapıyorum" dedim kendime, hem de çok sık. Bu yaptığımın sağlıklı bir şey olmadığı noktasında aydınlanacak kadar uzun bir süre kendime yüklendim. Sonra, sadece bir okur olduğumu fark ettim. İyi bir eseri önermeyeceksem okurluğun pek bir anlamı olmayacağına kani oldum. Yine denebilir tabii, "sen kimsin de bu eserin iyi olduğunu söylüyorsun?" diyenler çıkabilir. Sayfanın üstünde de yazıyor: Kötü bir okurum ben. Bu kadar.

Amacım, listedeki kitapları paylaşmak ve bu kitaplar için bir iki cümle yazmaktı. Laf lafı açtı, yazı uzadı. O halde sadece listeyi paylaşarak bitireyim. Listedekilerin neden bu listede olduğunu açıklama işini bir başka yazıya saklayayım. Görüşürüz.

1. Vladimir Nabokov - İnfaza Çağrı
2. Max Frisch - Kont Öderland
3. China Mieville - Şehir ve Şehir
4. Frank Herbert - Dune Serisi
5. Ödön von Horvath - Tanrısız Gençlik
6. J. M. Coetzee - Barbarları Beklerken
7. Kazuo Ishiguro - Gömülü Dev
8. Kazuo Ishiguro - Klara ile Güneş
9. Upton Sinclair - Petrol
10. Upton Sinclair - Şikago Mezbahaları
11. Katherine Burdekin - Svastika Geceleri
12. Tahsin Yücel - Gökdelen
13. Umberto Eco - Gülün Adı
14. Dino Buzzati - Tatar Çölü
15. Bernard Beckett - Genesis
16. Isaac Asimov - Franchise
17. Philip K. Dick - Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?
18. Ursula K. Le Guin - Omelas'ı Bırakıp Gidenler 
19. Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü
20. Philip Blom - Cadı Kazanı
21. Raymond Queneau - Biçem Alıştırmaları
22. Robert Graves - Ben, Cladius
23. Monika Maron - Uçucu Kül

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...