Ana içeriğe atla

Haftalık Rapor

Her pazartesi telefonumdan geçen haftanın sağlık verilerini içeren raporu alıyorum. Uyku düzenim, ekrana bakma sıklığım, kullandığım programları kaçar saat kullandığım vs. üzerine can sıkan bir sürü veri. Az uyuyorum, ekrana sık ve çok bakıyorum. Telefon ekranına bakmadığım zamanların büyük bir kısmını bilgisayar ekranına bakmakla geçirdiğimi bilmeyen telefonuma karşı mahcubum.

Bu haftanın verilerine bakarken "Bunu," dedim, "bir şeye dönüştüremez miyim?". Bu bildirim, hayatımda bir şeyleri değiştirmem gerektiğini söylüyor. Daha fazla uyuyamam, ekrana daha az bakmaya çalışabilirim, bazı sık kullandığım (ama gereksiz) programları silebilirim. Ancak bunun da ötesinde bir şey arıyorum, yazmak için bir vesile arıyorum. O yüzden, her hafta başka bir rapor yazayım. Geçen hafta ne yaptın, ne okudun, ne izledin, ne dinledin tarzında. Klasik bir fikir işte, farklı bir numarası yok. Başlıyoruz.

Ne Okudun?

Bu hafta elimde birkaç akademik metin vardı. Oppenheimer'ın "Devlet"ini tekrar okuyorum. Bir yandan R. Carneiro'nun "The Circumscription Theory:A Clarification, Amplification,and Reformulation" ile "A Theory of the Origin of the State" makaleleri de benimle gezdi. Bu üçü, esasında iki-üç hafta önceki bir okumanın, Lawrence H. Keeley'nin "Uygarlıktan Önce Savaşlar-Barışçıl Vahşi Miti" isimli kitabının yankıları. Bir makale zihnimde oluşmaya başladı. Umarım içime sinen bir çalışma ortaya çıkacak.

Haftanın başında Şevket Süreyya Aydemir'in "Suyu Arayan Adam"ını bitirdim. Bitirdikten sonra bloga yazma isteği, bloga tekrar yazmama vesile oldu. Her ne kadar Aydemir hakkındaki yazma fikri şimdilik -Tek Adam ve İkinci Adam da okunana kadar- ertelenmiş olsa da okurken aldığım keyif ve bloga dönmeye teşvik etmesi açısından minnetle anacağım bir eserdi. Haftanın ortasından sonra Ayhan Geçgin'in "Bir Dava"sına başladım, dün bitirdim. İlk defa okuduğum Ayhan Geçgin için kesinlikle bir Kontrol Kalemi bölümü gelecek. Ancak esas önerilen kitabını bitirdikten sonra (Gelecek haftanın spoiler'ı).

Ne İzledin?

Yeni bir şey yoktu. Canım eşim, iş arkadaşlarından Death Note'u duyup izlemeye karar verince ona eşlik ettim. İlk amacım, ilk defa Death Note izleyen birinin tepkilerini, yorumlarını izlemekti. Özellikle malum bölüm geldiğinde vereceği tepkiyi merak ediyordum. Ancak kendimi diziye kaptırdım. Canım eşim de kaptırınca hızlıca malum bölüme kadar geldik. Sonrasında tempomuz -haliyle- biraz düştü, ancak sanırım bu hafta bitiririz.

Ne Dinledin?

Hafta boyunca (yine) The Smiths en çok çalandı. Ardından The Strokes, Oasis ve Jakuzi vardı.

Ozan Gündoğdu'nun podcasti Trend Topic, Sokrates'in Londra Merkez'i ve Cengiz Çevik'in müthiş Roma içerikleri de hafta boyunca -çoğunlukla ev işi yaparken- benimleydi.


Rapor bu şekilde. Haftaya görüşürüz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her