Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi: Büyük Yolculuk - Jorge Semprun




Editör: Burçak Başpınar
Çevirmen: Nedim Gürsel
Düzelti: Ebru Aydın
Baskı Yeri/Tarihi: İstanbul/2018
Sayfa Sayısı: 237

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, "Büyük Yolculuk" isimli romanda arıyoruz.


Hafızanın boğucu atmosferinde gezinmek zor. Bir yazar için zor olduğu gibi okur için de, başkasının hafızasında gezinmenin birtakım zorlukları var. Ortaya karmakarışık, bulamaçtan hallice bir metnin çıkma tehlikesi var. Yazar açısından hafızayı damıtmak, ancak bunu olabildiğince doğal göstermek gerekiyor. Doğal olmalı ki -ya da görünmeli ki- metin, metinle sunulan bellek, bir akıntıya dönüşsün. Yazarın küreğini çektiği bir tekneyle gezdiğimiz bir akıntıda, o sakin akıntı okuru nereye götürürse oraya gidilebilsin. Çamura batma ya da tekneden düşme tehlikesi olmasın. Semprun, kayığı ustalıkla kullanıyor. Oldukça şiddetli bir akıntıya karşı, zaman zaman dalgaların yüzümüze çarpmasına izin vererek metnini oluşturuyor. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasında gidip gelirken, okuru yüz üstü bırakmıyor. Aksine bu gidiş gelişleri okura nefes alacak bir alan bırakmak için kullanıyor.

Toplama kampına giden, tıkış tıkış dolu bir trendeki yolculuğunu anlatan yazar, yolu olabilecek en farklı şekilde anlatıyor. Zamanlar birbirine karışıyor; yakalanmadan önce yaşanan maceralar, savaşın sonundaki travmalar, trendeki muhabbetler, kamptaki koşullar... Hepsi, yazarın belleğinden okurun önüne geliyor. Karakterler değişiyor, mekanlar değişiyor. Tren, toplama kampına doğru kararlılıkla ilerlerken mekandan uzaklaşıp bir hayatın izini sürüyoruz. Bir çırpıda anlatılan vahşetler, hayatta kalma mücadeleleri, faşizmin yükselişi ve çöküşü: Bir tren yolculuğunda, yolun sonuna gelmeden başka bir yolun sonuna geliyoruz.

Boğucu bir hafızanın dökümü Büyük Yolculuk. Okuru yavaş yavaş kuşatıyor. Acılarını, sevinçlerini, üzüntülerini gösteriyor, elinden tutuyor. Bu boğucu yolculukta okuru yalnız bırakmıyor.

Teselli Puanı: 5/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her