Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi VII: Ve Günler Yürümeye Başladı - Eduardo Galeano

                                                      

Ve Günler Yürümeye Başladı - Eduardo Galeano (Sel Yayıncılık)

Çeviren: Süleyman Doğru
Kapak Tasarımı: Savaş Çekiç
Sayfa Sayısı: 416
Basım Tarihi: Kasım 2012

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Ve Günler Yürümeye Başladı isimli kitapta arıyoruz.

Latin Amerika Edebiyatı ile edebiyatımız arasında yadsınamayacak benzerlikler olduğunu düşünüyorum. Gerek coğrafyaların benzer sosyal ve siyasi tarihleri, gerek kendi kültürü ile Batı kültürü arasındaki sıkışmışlık, gerek de halk anlatılarının çok sesliliği sonuç olarak ortaya özgün bir edebiyat çıkarıyor. Bu edebiyat, Latin Amerika'da daha gözle görülür, elle tutulur bir düzeye varmış ve ''Büyülü Gerçekçilik'' gibi bir akımla bağdaştırılmış. Bizde bu kadar yoğun bir ön plana çıkmadan bahsedemiyoruz. Rahatlıkla Büyülü Gerçekçilik akımının örneklerinden sayabileceğimiz eserler vermiş yazarlar olsa da Türk edebiyatı, biraz daha kendi yolunda kaybolmuş gibi görünüyor. Bu konuyu başka bir yazıya bırakarak devam edersek Latin Amerika Edebiyatı, kendi mistik coğrafyasına çoğunlukla bütün dünyayı içeren bir duyarlılık eklemiş ve böylece büyük konuşmayı, insanlığı ilgilendiren meseleler hakkında ses çıkarmayı başarmış bir edebiyat. Eduardo Galeano da Ve Günler Yürümeye Başladı da yerel ile evrensel arasındaki farkı o eşsiz, ince ve çoğunlukla insanı düşünmeye sevk eden duyarlılığı ile bağlamış.

Kitap, esasında bizim de aşina olduğumuz bir geleneğin yeniden üretimi. Bizim resimli maarif takvimi olarak bildiğimiz (umarım bir gün devam edeceğim seriye gitmek için tıklayınız.) ve her yaprağında ayrı bir metnin olduğu takvim fikrinden hareket eden Galeano, 1 Ocak'tan 31 Aralık'a her gün için minimal metinler hazırlamış. Metinler hiç bilmediğiniz coğrafyalardan hiç bilmediğiniz öyküler hakkında olduğu gibi Galeano'nun fikir parçacıklarını ya da çok kısa anılarını da içeriyor. Oldukça sade metinler var karşımızda. Metinlerde fazla kullanılmış kelime bulamıyorsunuz. Her kelime, bir yap-boz parçası gibi yerli yerinde görünüyor. Özellikle metnin yapısı ve anlamı açısından düşündüğünüzde bu sadelik, tamamlanmışlık ile bütünleşiyor. Üstelik asgari sayıda kelime ile derdi olan metinler yazılabilmiş olması da büyük başarı. Galeano, sadece birkaç satırda insanlık hakkında derin analizlerde bulunuyor, sorunların asıl kaynağını gösteriyor, ufkunuzu açıyor, canınızı sıkıyor. Bütün bunların bilerek yapıldığını, metnin bütünlüğünden ve Galeano'nun üslubundan anlayabiliyorsunuz. Bu yüzden metinlerinin, dünyanın mevcut düzenine karşı bir başkaldırı, yazarın siyasi bir eylemi olduğunu söylemek güç değil.

Karşımızda politik metinler var. Kalemini bükmeyen, lafını esirgemeyen Galeano, zekasının kıvraklığıyla hedefi tam on ikiden vuruyor. Hedef, kimi zaman okur oluyor ve sizi yakalıyor. Kimi zaman daha büyük hedeflere, belki de yel değirmenlerine karşı saldırıya geçiyor ve ıskalamıyor. Çünkü kalemini, o keskin duyarlılığı ile tüm insanlığı ilgilendiren meseleler için kaldırıyor. Kendi ülkesinin, kıtasının geçmişinden hareketle belki de hiç görmediği ülkelerdeki insanlar için üzülüyor, onların yaşadığı haksızlıklar karşısında öfke duyuyor, adalet talep ediyor. Yetmiyor, ölçeğini daha da büyütüp bomboş siyasi sorunların ötesindeki asıl problemleri gösteriyor. Ölen doğaya, yitirilen kültürlere, kaybedilen değerlere ağıt yakıyor. Ancak bütün bunları bir tören havasında yapmıyor. Okurken yazarla birlikte hissediyorsunuz. Hiç görmediğiniz insanlarla ortak noktalarınız olduğunu fark ediyorsunuz. Bu da esasında Galeano'nun başarısı. Çünkü çoğunlukla yerel ya da pek bilinmedik anlatılardan yola çıksa da odağında hep insan olduğu için evrensel bir metin yaratmayı başarabiliyor. 

Derdi olan yazarlar, edebiyat işçiliği konusunda da yetkin olunca ortaya çıkan eserler, kültür mirası denilince akla ilk gelecek eserler olma potansiyelini taşıyorlar. Ve Günler Yürümeye Başladı da bu potansiyelini gerçekleştiren bir eser.

Teselli Puanı: 5/5.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...