Kontrol Kalemi VIII: Gizliajans - Alper Canıgüz


Gizliajans - Alper Canıgüz (İletişim Yayıncılık)

Editör: Bahar Siber
Kapak: Murat Yılmaz
Sayfa Sayısı: 204
Düzelti: Bahri Özcan
Basım Tarihi: Aralık 2008 (1. Baskı)

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Gizliajans isimli romanda arıyoruz.


Alper Canıgüz'le belki de yüzlerce okurun hikayesine benzer bir şekilde, Oğullar ve Rencide Ruhlar isimli romanı vasıtasıyla tanışmıştım. Kitabın kapağının, o dönem çok beğenerek okuduğum Ersin Karabulut'un çizimlerini anımsatması, ayrıca romanın isminin ilginçliği sayesinde çok hızlıca verilmiş bir kararla kitabı satın almış; çok kısa süre içerisinde bitirmiş ve kendisine hayran kalmıştım. Aradan geçen sekiz senelik süre içerisinde birkaç tane daha Alper Canıgüz romanı okuyup kendisine olan hayranlığımı parça parça artırırken bir kitabını sürekli ertelediğimi fark ettim. Gizliajans, nedenini hala bilmediğim (bu konuda uzaylılardan şüphelenmiyorum) nedenlerle geri plana attığım bir kitaptı. Ancak daha fazla ertelemek istemediğimden kitabı edinip bir çırpıda okudum.

Evet. 
Gerçekten çok yoğun olduğum bir dönemde de olsa kitabı yirmi dört saatten kısa bir sürede bitirdim. Bunun sebebi, öncelikle Alper Canıgüz'ün çok beğendiğim dili. Esas oğlanımız Musa'nın ağzından okuduğumuz romanda, Musa'nın (ve elbette yazarın) bir metin yazarı olmasının romanın dilinin akıcılığını sağlamasında payı büyük. Olayları, karşılaştığı kişileri ve gözlemlerini kendine has üslubuyla aktaran Musa, esprili dili ve kıvrak zekasıyla cümlelerden aldığınız keyfi katbekat artırıyor. Üstelik bunları sadece, bu şekilde konuşmak eğlenceli olduğu için yapmıyor. Sizin de aklınıza gelecek birtakım çağdaş romanlardaki tuhaf bilgilere sahip geveze karakterlerin aksine Musa'nın laflarının altının dolu olduğunu hissediyorsunuz. Bu, hem karakterin romanın başladığı anda içinde bulunduğu ruh haliyle hem de ilerleyen süreçte içine düşeceği keşmekeşin yarattığı ruh haliyle alakalı bir durum. Bir alıntıyla devam edelim:

''En güzel söz, tam zamanında söylenmeyen değil midir?''

Bu cümle, çok rahatlıkla kötüye kullanıma (güzel bir manzara resmiyle internet aleminde ''like'' peşine düşebilir ve başarılı olabilirsiniz) açık olsa da kitapta karşılaştığınızda birkaç dakika durmanıza ve düşünmenize neden oluyor. Gizliajans'tan sonraki kitaplarında daha da uzmanlaştığı bu tarzıyla Alper Canıgüz, sizi hikaye içerisinde tuttuğu anların devamında bir anda sert yumruklarla selamlayabiliyor. Böylece dilin ritmine alışıp hikayenin içinde kaybolduğunuzda kayaya çarparak kendinize geliyorsunuz. Bu anlarda yazarın durup düşünülmesi gereken konular üzerinde durduğunu, çok ince bir esprinin bile dallanıp budaklanmaya müsait olduğunu görüyorsunuz. 

Kitabı hızlı okuyabilmemin bir diğer sebebi ise hikayedeki merak ögesinin canlı tutulması. Musa'nın Gizliajans'tan aranıp iş görüşmesine gitmesi, tuhaf iş görüşmesinden sonra başladığı tuhaf iş hayatı ve devamında aksiyonun eksik olmadığı sayfalar boyunca önünüze sunulan merakın peşinden Musa ile koşuyorsunuz. Hikayenin sırrını çözmeye çalışırken siz de Musa gibi şaşırıyor, karşılaştığınız şeyler karşısında afallıyor ve bir noktadan sonra kontrolü kaybettiğinizi fark ediyorsunuz. Bu noktaya kadar merak hep sizinle ve giderek artıyor. Bir çözüm, o olmazsa bir ipucu arıyorsunuz. Bu sırada sayfalar geçiyor, olaylar gerçekleşiyor ve siz git gide sona geliyorsunuz. Merak ögesinin hala canlı kalması bir başarı. Ancak bu beraberinde birtakım ciddi sorunları da getiriyor. Her ne kadar karşımızda, iyi yazılmış ve eğlenceli bir roman olsa da bu sorunları göz ardı edemiyoruz. Çünkü bir noktadan sonra ipin ucu kopuyor. Tıpkı Musa gibi okur olarak siz de maceradan kopuyor, maceraya yabancılaşıyorsunuz. Sizi peşinden sürükleyen sır, önceki bölümlerden apayrı bir şekilde, romanın akışından kopmuş bir halde aniden çözülüveriyor. Bu tarz bir çözüm karşısında baş karakterimiz gibi kalakalıyorsunuz. Bu hale gelmemizin yazarın bilinçli tercihi olup olmadığını bilmemekle beraber, maalesef kitabın sonunun aceleye geldiğini düşünüyorum. Hatta biraz daha ileriye giderek, sırrın ilk aralandığı bölümden itibaren işlenen fikrin köklerinin kitabın ilk kısmında yer almadığına inanıyorum. Bu nedenle, sanki iki farklı kitap okuyormuşum izlenimine kapıldım. Bir noktadan sonra artan hızı fark edince siz de bu şekilde düşünebilirsiniz, çünkü gerçekten spesifik bir yerden sonra kitap koşar adımlarla finale geliyor. Sorularımıza cevap verdiğini söylüyor. Bizi ikna etmek için adımlar da atıyor. Peki, ikna oluyor muyuz? 

Sonuç olarak Alper Canıgüz'ün Gizliajans'ı yazarın diğer kitaplarıyla karşılaştırdığımızda gözle görülen sıkıntıları bulunduğunu düşündüğüm bir kitap. Dilin özenli kullanımı, esnekliği, tazeliği; baş karakterimizin laf cambazlığı ve romanın başladığı anda okura tanıttığı gizemi uzunca bir süre devam ettirebilmesi, yazarın başarısı. Ancak finalin oldu bittiye getirilmesi ve bir noktadan sonra baş karakterimizin pasifleşerek yalnızca anlatıcıya dönüşmesi, bir yerden sonra ise iyice tekdüzeleşmesi ne yazık ki olumsuz noktalar. Yine de bu kitaptan başlayarak Alper Canıgüz okuması yapmayı rahatlıkla önerebilirim.


Teselli Puanı: 3,75/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haftalık Rapor 6

Haftalık Rapor 5

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)