Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi VI: Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü - Etgar Keret

                                                      

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü - Etgar Keret (Siren Yayınları)

Çeviren: Avi Pardo
Yayın Yönetmeni: Saner Sirer
Yayın Danışmanı: Erol Aydın
Kapak Tasarım: Nazlım Dumlu

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü isimli öykü kitabında arıyoruz.

Tuhaf kurguları oldum olası sevmişimdir. Özellikle absürt olaylardan insanlığa dair gözlemler çıkaran öyküler, bir de iyi yazılmışlarsa okumanın tadı başkadır. Esasında olması gereken de bu değil midir? Yazar ne anlatırsa anlatsın, okuru yakalayabildiği bir nokta bulabiliyorsa ve bu nokta, sadece kendi ana dilini paylaştığı okurlarla değil; farklı dilleri konuşan okurlarla da paylaştığı bir noktaysa karşımızda iyi bir öykü olmaya kuvvetli bir aday var demektir. Kurgu ne kadar uçuk, absürt, garip olursa olsun insana dair anlatılar, okuru avucunun içine almaya yakındır. Öykünün sonundaki tek bir cümle ile insanlığın ortak deneyimini hissettirebilirler ve öykünün tuhaf kurgusunun da ipleri çözülüverir. Kanatlanan öykü, bizi geride bırakıp ufuklara yönelmez. Havada bir tur atar, onunla yolculuk etme isteğimizi körükler, en sonunda da hiç beklemediğimiz bir anda zemine iner ve elimizden tutarak onunla kanatlanmamızı ister. Elbette, bunu başarmak güçtür. Çünkü kurgu kadar öykünün işçiliği de önemlidir. Aksi halde kimi öyküler kanatlanıp gitmişken arkalarından bakakalırız.

Etgar Keret, hayal gücünü eğip bükmeyi seven bir yazar. Öykülerindeki gerçek ve gerçeküstü arasındaki hızlı geçişte bunu görebiliriz. ''Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü''nde de gerçek ve gerçeküstü arasında gidip geliyoruz. Kitapta yer alan biri uzun öykü olmak üzere toplam yirmi iki öyküde de bu gerçek ve gerçeküstü arasındaki yolculuğa devam ediyoruz. Kimi öyküler (Domuzu Kırmak, Emniyet Mandalı Açık, Uçan Santiniler, Korbi'nin Sevgilisi, Ayakkabılar gibi) gerçeğin duraklarıyken kimileri (Cehennemden Bir Hatıra, Alon Semeş'in Esrarengiz Kayboluşu, Son Bir Öykü ve Tamam, Kneller'in Mutlu Kampı gibi) gerçeküstünün durakları. Arada, hangi durak olacağına karar verememiş duraklar da var. Bu da yolculuğu keyifli hale getiriyor. Ancak öyküler arasında farklar olduğu bariz. Kimi öyküler, diğerlerine göre zayıf kalıyor. Akla gelen yaratıcı bir fikrin, örneğin Son Bir Öykü ve Tamam isimli öykü, hızlıca kaleme alınmış olduğunu hissediyorsunuz. Bazı öyküler ise örneğin Mossad Şefi'nin Oğlu isimli öykü, yarım kalmışlık hissi uyandırıyor. Yukarıda bahsettiğimiz okura dokunan noktayı yakalayamayınca öykünün ilginçliği, öykünün geçer not alması için yeterli olmuyor. Ancak gönül rahatlığıyla söylenebilir ki diğer öykülerdeki etkileyicilik ve olmuşluk, diğer eksiklikleri hoş görmenizi sağlıyor.

Yazarın başarıyla üstesinden geldiği nokta, gerçek ile gerçeküstü arasında giderken insanı ıskalamaması. Evrensel insanın, benim, sizin ve hiç tanımadığımız onların benzer olduğumuzu, benzer sorunları yaşadığımızı anlatıyor. Bunu anlatırken genelde absürtten geldiği için de hiç beklemediğiniz anda bahsettiğimiz benzerlikle karşılaşmak okuru çarpıyor. Bu da bazı öykülerden sonra bir yutkunma, bazılarından sonra ise biraz düşünme süresi bırakmanıza neden oluyor. Not alın sevgili okurlar; Domuzu Kırmak ve Uçan Santiniler'den sonra yutkunmayı, İlkoğul Belası, Borular ve Korbi'nin Sevgilisi isimli öykülerden sonra düşünmeyi unutmayın. 

Teselli Puanı: 4/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...