Yayıncı: İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviren: Dost Körpe
Editör: Gamze Varım
Sayfa Sayısı: 528
Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, "Ben, Claudius" isimli romanda arıyoruz.
Roma İmparatorluğu hakkında çok sık düşünen biri değildim. Derste imparatorluğun son zamanlarını ve feodal döneme katkılarını anlatmadan önce düşünür, aralıklarla da Roma tarihi üzerine okur, izlerdim. Ancak son birkaç aydır daha sık düşünür oldum. Önce HBO'nun muazzam ötesi Rome'unu izledik (Sen de yargılanacaksın HBO!), ardından dizinin etkisiyle daha geçen sene okuduğum "Ben, Claudius"u bir kez daha okudum. Artık Roma hakkında daha sık düşünen biriyim.
Robert Graves, Roma'nın dördüncü imparatoru Claudius'un kaleminden Augustus, Tiberius ve Caligula dönemlerini anlatırken iktidar hırsı üzerine zamansız bir esere imza atmayı başarmış. Saray oyunları, politik mücadeleler, savaşlar ve arkadan iş çevirmeler. Entrikanın bitmediği, son sayfaya kadar devam ettiği bir anlatı "Ben, Claudius". Graves, tarihsel gerçekleri temel alarak kurduğu anlatısında bütün bu keşmekeşin içinde beceriksiz, düşük zekalı ve işe yaramaz görülerek eğlence konusu haline getirilen tarihçi Claudius'u baş karakter olarak seçmiş ve böylece okuru sıkmadan isim ve olay bombardımanının nasıl yapılacağı problemine iyi işleyen bir çözüm bulmuş. Kendini yetiştirmiş, çok okuyan, iyi yazan Claudius'un tarafsız bir şekilde kaleme almaya söz verdiği tarih kitabını okuduğumuz söylenince kitabın yapısını tahmin etmek zor olmuyor. Claudius, titizlikle İmparatorluk'ta yaşananları anlatıyor. Arada kendi hayatındaki gelişmelere de yer vermiyor. Tarihçi olduğu için değil, imparatorluk ailesinde yer aldığı ve bir şekilde kendisini olayların içinde bulduğu için yapıyor bunu. Böylelikle kitap, bir tarih çalışması olmadığını her seferinde gösteriyor.
Hikaye elbette imparatorlar ve imparatorluk üzerinden ilerliyor; ancak anlatıcımız ve ana karakterimiz Claudius'un yanında bahsedilmesi gereken ilk isim, kalan üç imparator değil. Bu üç imparatorun hayatına, iktidarına ve Roma'nın kaderine müdahale etmiş olan Livia. Augustus'un sevgili eşi, Tiberius'un annesi ve Caligula'nın büyük büyük annesi. İktidar hırsının ete kemiğe bürünmüş hali olan Livia, Graves'in kaleminde unutulmayacak bir karaktere dönüşmüş. Sıradan bir kötü karakter değil. İktidar hırsı olan bir insan sadece. Hatta romanda da belirtildiği üzere Tiberius ve Caligula gibi zorbaların eylemlerine karşın İmparatorluğun yıkılmamasının tek nedeni, Livia'nın kurmuş olduğu idari sistem. Bu nedenle Livia'yı salt kötü bir karakter olarak görmek mümkün görünmüyor. Esasında birkaç karakter dışında hiçbir karakter hakkında kesin kanıya varmak mümkün değil. Augustus'un büyük bir imparator olduğu kadar büyük bir çocuk olduğu söyleniyor. Tiberius'un tiranca yönetiminin nedenleri ve Caligula'nın kibrinin nereden kaynaklandığı ele alınıyor. Graves, bu karakterlerle akraba olan Claudius'u kullanarak bu karakterleri anlamak istiyor. Okura da onları bütün yanlarıyla göstererek iktidar için mücadele edenlerin kimler olduğunu göstermeye çalışıyor.
Bu açıdan hala çağdaş bir eser. Roma İmparatorluğu'nu anlatıyor olması, kitabı elbette tarihi bir roman yapıyor. Ancak politika üzerine anlattıklarıyla çağı yakalayan bir roman. Roma İmparatorluğu, popülizmin icat edildiği topraklar değil; ancak popülizmin değerinin anlaşıldığı ve popülist siyasetin etkin olarak kullanıldığı bir coğrafya. Roma İmparatorluğunun siyasi çekişmelerini anlatan bu romanı içinde bulunduğumuz dünyayı düşünerek okumak, farklı bir okuma deneyimi sunacaktır. Roma Senatosu'nun işlevini nasıl yitirdiği, halkın gözünün nasıl boyandığı, politikacıların nasıl karar aldıkları ve kişisel hırsları için ne kadar ileri gidebilecekleri gibi noktaların binlerce yıl öncesinden bu zamana nasıl hiç değişmediklerini görmek, sizi şaşırtabilir. Aslında şaşırtmamalı. İnsan değişmedi ki binlerce yıllık tutkuları, duyguları, nitelikleri ve amaçları değişmiş olsun.
Neyse, ben Claudius'un hikayesine devam etmeye gidiyorum. Livia'ya verdiği bir söz var ve ne olacağını merak ediyorum.
Teselli Puanı: 5/5
Yorumlar
Yorum Gönder