Ana içeriğe atla

Terra Nostra'yla Devam Eden Bir Haftalık Rapor

Biliyorsunuz, bu aralar Terra Nostra'yı büyük bir keyifle okuyorum. Bu satırları yazmaya başlamadan önce de "Vakanüvis" isimli bölümünü okudum. Yazarların farklı eserleri satır aralarına yerleştirmelerini, özellikle de ufak bir sürprizle bunu yapmalarını seviyorum. Bu bölüm de belki kitabın en iyi bölümü değil, ancak okuru iz peşinde koşturan iyi bir bölüm. Vakanüvisin kimliği konusunda takip etmenizi istediği ipuçlarını bırakıp bir yandan hikayesini anlatıp, bölüm sonunda artık bir kimliğe sahip olduğunu düşündüğünüz vakanüvisin kim olduğuyla (ya da olmadığıyla) sizi uğurluyor. Kitabın alametifarikalarından biri olan şaşırtıcılık, bu bölümde zirve noktalarından birini görüyor.

Bu epik anlatı, okurdan bütün dikkatini yalnızca ona ayırmasını istiyor. Yorgunluk, dikkat dağınıklığı, kafa sesleri vs. dinlemiyor. Okur, bir anlığına dalıp zihnindeki o kısa yolculuktan dönünce ne okumakta olduğunu karıştırabiliyor. Kim kimdi, neredeydik, ne oluyordu? Hepsi, bir pamuk ipliğine bağlıymışçasına ilerliyor. Üstelik bu pamuk ipliği yalnız değil, bir yumak halinde önünüzde duruyor. Okuduğunuz bölüm hangisiyse bu yumaktan farklı bir iplik çekiyorsunuz. Kulağa biraz zor geliyor değil mi? Özellikle birkaç hafta önce artık dikkatini eskisi kadar toplayamayan bu dostunuzu düşündüğünüzde...

Başta çok zorlandım. Kitabın içine girebilmek, takip edebilmek, ipliklerin ucundan tutabilmek için ciddi çaba sarf ettim. Karakterlerin kim olduğunun yazılı olduğu ilk sayfalara döndüm. Yorgunken, dikkatim dağınıkken, telefonla uğraşmak istediğim ayan beyan ortadayken kitaba hiç bakmadım. Yalnızca hazır olunca başına oturdum. Bunca çabanın ardından biraz olsun kapıyı aralayabildiğimi umuyorum, daha iyimser bir tabirle "düşünüyorum." Hala, kitabın nereye varacağına dair bir tahminim yok, hala bazı karakterleri okurken ufak bir kafa karışıklığı yaşıyorum. Ama biliyor musunuz? İnanılmaz keyif alıyorum.

O yüzden bu haftayı pek bir şey yapmayarak geçirirken çok da canım sıkılmadı. Bir bildiri sunacaktım, ona hazırlandım. Bir tam metin hazırlığına giriştim. Gelen birkaç idari işi hallettim. Bunları böyle anlatmak bana da size de sıkıcı gelebilir. Ancak farklı bir şey oldu, bu işleri yaparken arka planda "Terra Nostra"yı düşündüm. Tuhaf tuhaf rüyalar görmemin bir numaralı sebebi, okuma iştahımı kabartan o sert lokma, bir an önce okumak istediğim birkaç kitap sırada beklemesine rağmen, acele etmeden, belki bir-iki bölüm okuduğum, doyunca bıraktığım nefis eser.

Birkaç hafta daha sadece "Terra Nostra"dan bahsetsem sıkılmam, eminim. Ama şimdilik sizi kitabın İspanyolca baskısındaki kapağıyla bırakıp diğer kısma geçiyorum.

Hala takip ediyorsanız burada her hafta "Gibi"nin beşinci sezonunu ne kadar övdüğümü biliyorsunuzdur. Dizinin en iyi sezonu olmaya her geçen bölümüyle daha çok yaklaşıyor. "İrade" ile bir adım daha attı. Sezon bitip yeniden izleme zamanı gelince, bölümler arasındaki ufak göndermelere biraz daha dikkatli bakıp ne kadar tamam bir sezon olduğunu bir kez daha göreceğimizi düşünüyorum. O zamana kadar, online (ama aslında genel olarak) toplantıların zararları üzerine düşünün. Çünkü bir ara toplantılar üzerine yazacağım.

Bitirirken iyi bir şarkıyla veda edeyim. Görüşürüz.
https://www.youtube.com/watch?v=ugWtuTmiGLM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...