Ana içeriğe atla

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not.

(Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.)

Ne Yaptın?

Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her yeri gezemedik. Jüdisches Museum, Reichstag, Markisches Museum gibi bazı önerilen yerlere gidemedik. Ancak listede yer almayan farklı yerlerle eksikliklerini doldurduk. Açık hava müzesi gibi bir şehir olan Berlin'de kah yürüyerek kah ulaşım ağından faydalanarak merkez-taşra pek çok yere gittik. Bir yerden bir yere gitmekte hiç zorlanmayacaksınız. Özellikle hava güzelse, şehrin binalarına baka baka, fotoğraf çekmek için sık sık durarak rahatlıkla dolaşırsınız. Biraz uzakta, belirli hedeflere gitmek için ise iki araç çoğunlukla yeterli oluyor. 

Ne Önerirsin?

Genelgeçer, büyük çaplı önerim Berlin'e gitmeniz. İnsanı pek çok açıdan şaşırtan bir şehir. Daha minimal önerilere gelirsek; MuseumPass'e dahil olmasa da Berliner Dom ve Charlottenburg Palace kesinlikle görülmesi gereken yerler. Özellikle Berliner Dom'da kapıyı açıp içeriyi gördüğüm anı hayatım boyunca unutamayacağım. İnsanın nefesini kesecek bir güzellikle karşılacaksınız. Uzun ve dik duvarlarıyla dışarıdan sizi ezen binaların içeride de aynı haşmeti taşıdıklarını görünce bir kez daha ezileceksiniz.

2027(8 belki, hatırlayamadım) yılına kadar kapalı olan Pergamonmuseum'u göremeyeceksiniz. Ancak Das Panaroma adında, Bode'ye yakın ve MuseumPass'e dahil olan harika bir müze var. Biz kapanmasına bir saat kala, Bode'de çalışan bir beyefendinin tavsiyesiyle koşa koşa gittik. Yadegar Asisi'nin 360 derecelik fotorealistik çalışması, harika bir atmosfer sağlıyor. Ortam sesleriyle desteklenen ve kat kat daha yukarıya çıktığınız bu müze kesinlikle boyun ağrılarına değer.

Kaufland, Aldi gibi mağazalar sizin dostunuz, sevin onları.

Neyi Beğenmedin?

Sular kötü. Çeşme suyu içilebilir, ancak tadı kötü. Marketten alınan sular da çeşme suyu gibi. Türkiye'ye dönünce toprağı öpmedik ama yakında bir çeşme bulsam, öpebilirdim.

Başka Başka?

Perşembeyi cumaya bağlayan gece döndüğümüz Ankara'yı esasında özlemiştim. Zihnimde Berlin'e dair imgeler, anılar; önümde Ankara'nın gece ışıkları; hafta sonunda keyfimi kaçıracak bir şey olamayacağına inanarak uyudum. Cumartesi de bu inancı doğrulayacak gibi devam etti. Harika anime Pluto'yu bitirdim. Son derece girift bir öykünün, boğazınızı birkaç kez düğümleyecek kadar duygusal işlenmesine hayran kaldım. Sadece bu bile, hafta sonunu güzelleştirmeye yeterdi. Ancak aynı akşam, Ata Demirer'in Bursa Bülbülü'ne denk geldik. Ata Demirer'in filmlerini keyifli buluyorum, Bursa Bülbülü de son derece keyifliydi. 

Çok kısa bir an için bu kadar keyfin fazla olduğunu, bir yerden bir sorunun patlak vereceğini hissettim. Ancak dışarı çıkmamız gerekiyordu ve bu düşünceye takılacak vaktim yoktu. Yolda giderken Mehmet Güreli'den "Kimse Bilmez"i de dinleyince, "Tamam" dedim. "Keyfimi bu gece hiçbir şey bozamaz."


ÇAT.

Telefon, ekranı zemine bakacak şekilde yere düştü, yatmadan on dakika önce. 


Ne Hesapladın?

Desen ekran kilidine sahip bir telefonun ekran kilidini doğru tahmin edebilme ihtimalimi hesaplamaya çalıştım. Canım eşim Bilge'nin eski telefonunu idareten kullanma planım, deseni hatırlayamamız sebebiyle zora girince, olasılık hesabına giriştim. Ancak başarılı olamadım. Çünkü karmaşık bir desen çizdiğini hatırlayan canım eşim, kaç noktadan geçtiğini hatırlamadığını söyledi. Öyle olunca hesap da karıştı. Başlangıç için 9 noktadan biri olması lazım. Birini seçtik diyelim, gidebileceğim 8 nokta var. 8 cepte. Diyelim ki gideceğimiz üçüncü nokta, son noktamız olsun (Fark ettiğiniz üzere, üzerinden geçtiğimiz noktaları değil, vardığımız noktaları dikkate alıyoruz). O halde 8 seçenek daha var. 576 seçenek olmalı. İşte burada tıkanıyoruz. Çünkü üçüncü nokta son noktamız olmayabilir, telefonun kaç noktayı ziyaret etmemize izin verdiğini de bilmiyoruz.

(Bu hesaplamaya, telefonu alalı henüz iki sene bile dolmadan düşürüp kırdığım için kendimi suçlu hissettiğimden başlamadım, teessüf ederim.)


Ee, Ne Okudun?

Merak etmeyin. Uçakta okuyacak vaktim vardı. Kitap okunacak en uygun ortamda değildim. Çünkü kaderin bir cilvesi olsa gerek, tam önümüzde, tam sağımızda ve tam arkamızda toplamda 4 (dört) bebek vardı. Güzel bir resital dinlediğimizi söylemek isterdim, ancak yorucu bir resital dinlediğimizi söyleyebilirim. Yine de olumsuz koşullardan biraz olsun kopmamı sağlayan bir kitabı okudum. Junot Diaz'ın "Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı" isimli romanı, henüz bitirmesem de hoş zamanlar geçirmeme yardımcı oldu. Hakkında daha geniş konuşabiliriz.


Neyse efendim, geçen hafta böyleydi. Biraz karışık, yoğun, yorucu ama keyifli.

ÇAT.

(Rüyamda, idareten kullandığım telefonu da düşürdüm. Hemen uyandım.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben