Ana içeriğe atla

Haftalık Rapor 8

Merhaba.

Kaldığımız yerden, birtakım değişikliklerle devam ediyoruz. Pazartesi günü için çok ciddi kararlar aldım. O yüzden bu satırları geçmişten yazıyorum. Normalde hafta boyunca ufak tefek notlar alır, pazartesi telefondan ekran saatiyle alakalı bildirim gelince oturup yazardım. Ancak artık farklı işlerle uğraşacağım için notlarımı hafta bitmeden temize çekmem gerekiyor. Siz yine, alışkanlığınızdan kopmayın diye, bu metni pazartesi okuyacaksınız. 

Geçtiğimiz hafta, yurtdışından dönenlerin tutulduğu "karşılaştırma" illetiyle geçti. Perşembeye kadar yoğun ateş, gece terlemesi, sürekli karşılaştırma ve kuru öksürük devam etti. Neyse ki cuma gününün yoğunluğuyla iyileşip kendime geldim. Raporu, sağlığına kavuşmuş birinin taze mutluluğuyla yazıyorum.

Ne Okudun?

Haftaya Zeki Hafızoğulları'nın "Hukuk Öğreniminde Test Mümkün Müdür? Ceza Hukukunda Bir Sınav Denemesi" makalesiyle başladım. Hukuk eğitimi, daha özelde Genel Kamu Hukuku eğitimi, hakkında bir süredir düşünüyorum. Sınav teknikleri de düşündüğüm konular arasında. Makaleyi okumadan önce teste karşı son derece katıydım. Ancak Zeki hoca, testten faydalanılabileceğimizi ve bu faydanın yalnızca artan öğrenci sayısına karşı bir önlem niteliğinde değil, öğrencileri değerlendirme açısından da geçerli olabileceğini savunuyor. Makalenin sonunda  verilen sınav örnekleri, test sınavının tek başına ya da klasik sınavla beraber öğrencinin farklı meziyetlerini ölçebileceğini ortaya koyuyor. Elbette, soruların buna uygun hazırlanması şart. Aksi halde, kolay olsun veya kolayca olsun diye hazırlanan sorularla elbette istediğiniz ölçme niteliğine sahip olmayacaktır. Tabii, amacınız öğrencinin niteliklerini gerçekten ölçmek değilse, boşverin. Test güzel.

Haftanın devamında Rukiye Akkaya Kia'nın "Bir Ders Konusu Olarak Devlet ya da Genel Kamu Hukuku Dersinin Kökenleri" kitabına geçtim. Genel Kamu Hukuku dersinin nasıl anlatılacağı son sınav döneminin büyük etkisiyle temel ilgi alanıma dönüştü. Mevcut yaklaşımımızı sorgulamaya, dersi daha farklı nasıl anlatabileceğimizi araştırmaya başladım. Bir araştırmaya konunun kökeninden başlamak, en doğru yol olarak göründüğü için Rukiye hocanın kitabına başvurdum. Kitap, dersin tarihçesini, farklı ülkelerdeki geçmişini ve dersin önemli hocalarının çalışmalarını ele alıyor. Henüz bizdeki köklerine gelemedim, bu haftanın ödevi de bu.

Haftanın kurgu okumalarında, geçen haftadan kalan "Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı"nı bitirdim. Bir fuku'nun (lanet) mahvettiği, eğlenceli, curcunalı bir kitap. Farklı dönemlerden ailenin başına musallat olan lanetin, karakterlerin hayatını nasıl etkilediğini okuyoruz. Lanet kendisini bazen bir politik figür olarak, bazen bir erkek olarak gösteriyor. Oscar da ailesinin diğer bireyleri gibi lanetle tanışıyor, oldukça tuhaf -ve ne yazık ki kısa- yaşamında lanetin neleri etkilediğine tanıklık ediyoruz.

Haftanın sonuna yaklaşırken ise Hilary Jordan'ın "Uyandığında" isimli distopik romanına başladım. Kitap, ABD'nin dini bir rejimle yönetildiği bir gelecekte, suçluların vücutlarının farklı renklere boyanarak cezalandırıldıkları bir infaz sisteminde kürtaj suçu işleyen Hannah'ı anlatıyor. Kitap, hayatına kırmızı olarak devam edecek olan Hannah'ı, pişmanlıklarını, toplumun yeni durumuna bakışını, son derece akıcı bir üslupla işliyor. İkinci yarısından itibaren farklı yollara gireceğinin sinyalini de veriyor. Yazıyı bitirince devam edip hakkında bir "Kontrol Kalemi" bölümü yazacağım. Şimdilik iyi bir distopya olma yolunca ilerlediğini söylemekle yetineyim.

Ne İzledin?

Kararsızlıkla geçen bir haftaydı. Gerçi sonradan bunun kararsızlık değil de, cuma günü gelecek olan "Gibi" için bekleme olduğunu fark ettim. "Shogun" ve "Kuvvetli Bir Alkış" listemdeydi. Hatta Bilge Shogun'un ilk bölümünü izlemeden önce çok ısrar etti ancak içimden gelmedi. Belki pazar akşamına özel bir program yapabiliriz.

Beşinci sezonun ilk bölümü "Sinek", benim Gibi'de sevdiğim her şeyi içeren bir bölümdü. İzleyenler ikiye ayrılmış, ayrılmak için sebep arıyoruz gerçi, ancak ben beğenenler arasındayım. "Sıradan bir olay, beklenmedik bir gelişme ve olayların karışması" şeklindeki formüle tam olarak uyup eczacı muhabbetleriyle güldürüyordu. İyi bir sezon başlangıcıydı.

Ne Dinledin?

İki şarkı arasında dönüp durduğum bir haftaydı. Arctic Monkeys'in "Crying Lighting" şarkısı haftanın tamamında arka planda çaldı. Aslında dile takılacak bir şarkı değil, ancak o kadar güzel ki çok dinleyince ister istemez dilinize takılıyor. Diğer şarkı ise The Killers'ın "Somebody Told Me" isimli teklisi. İşte, ilk dinlemede dile takılıp bir süre nakaratıyla size eşlik edecek bir şarkı.

Rapor böyleydi, haftaya görüşürüz.

Pazartesiden gelen not: Telefonu 56 dakika daha fazla kullanmışım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...