Ana içeriğe atla

Haftalık Rapor 6

Merhaba.

Ekran saatime ilişkin net bir veri alamadığım bir hafta başlangıcı ancak hislerim, geçen haftanın ekran süresinde kayda değer bir iyileşme olmadığını söylüyor. Yine de çok üzgün değilim. Verimli bir hafta geçirdiğimi düşünüyorum. En azından zihin açan eserler tükettikten sonra gelen o hazla doluyum. Kongrenin ölü zamanını değerlendirebilmeyi başardım. Bu yüzden bu hafta daha az şikayet edip rapor kısmına hızlıca geçmeyi planlıyorum.

Geçen haftaya kötü başlayıp haftayı son derece iyimser, mutlu bitirmiştim. Ülke bir hız treni gibi sürekli farklı duyguların zirveleri ve dipleri arasında dolaştırdığından bu haftaya dair bir öngörüde bulunamıyorum. Üstelik o hız trenlerindeki güvenlik önlemleri gibi, iyice kuşatılıyoruz ki gündeme maruz kalmamayı başaramayalım. 

Neyse efendim, rapor şu şekilde.

Ne Okudun?

Bu hafta, Birgün Ayman Güler'in "Devlet Bilimi" kitabına nihayet başlayabildim. Devleti konu alan disiplinlerdeki ortak paradigmayı eleştiren, göçebe devletler üzerine düşünen ve farklı bir konumdan bakan bir kitap. Yavaş yavaş, bol bol notlar ve ek notlar alarak, kaynakçasındaki eserleri ileride okumak üzere kaydederek okuyorum. Yeni hafta da beraber olacağız. Ancak izleri kalacak.

Kurgu alanında ise iki kitap vardı. Haftaya Kjersti Skomsvold'un "Hızlandıkça Azalıyorum" romanıyla başladım. Eşi Epsilon'un ardından tek kalan yaşlı Mathea'yı okuyoruz. Tuhaf baş karakterimiz Mathea yer yer komik, eğlenceli, haşarı ancak kimi zaman da oldukça kasvetli. Özellikle sonlara yaklaştıkça satır aralarında, o hoş mizahı biraz kazıdığınızda karşılaştıklarınız canınızı sıkabilir. Son derece başarılı bir roman.

Haftanın devamı, belki de ilk romandan daha da hoşuma giden bir kitapla devam etti: Viktor Pelevin'in "Omon Ra" isimli kitabıyla. Üzerinde düşündükçe daha da hoşuma giden kitap hakkında iki gün önceki düşüncelerim için tık tık.

Pazartesiyi yarılamışken henüz elimde bir kitap yok. Ne okumak istediğime dair birkaç düşüncem var ancak kitapçıya gitmeden, evdekileri tekrar karıştırmak istiyorum.

Ne İzledin? 

Bu kısım boş kalabilir, hatta birkaç hafta önceki rapor gibi "Ne Dinledin?" kısmı ile birleştirilebilirdi. Ancak pazar günü "Scavengers Reign" izlemeye başladım. 8. bölümden sonra kendimi zorla durdurabildim. Müthiş bir iş. Bir yandan gerim gerim geriyor, bir yandan merak uyandırıyor ve yetmezmiş gibi insana, insanın doğayla olan ilişkisini düşündürecek şeyler söylüyor. "Body-horror" daha önce izlemediğim bir türdü, bu dizinin de bu türün en başat örneklerinden biri arasına gireceğini sanmıyorum. Ancak beni şaşırtan bu kadar tedirgin olmayı beklememem oldu. Artık bir yerim kaşındığında dahi rahatsız hissediyorum.

Ne Dinledin?

Haftaya harika bir aşk şarkısıyla başladım: Oasis'ten "Songbird". Gözümden kaçtığına şaşırdığım bu kısacık şarkı, iki günümü doldurdu. Haftanın devamında ise tuhaf bir yolculuk gerçekleştirdim, Fikret Kızılok'tan Morrissey'e vardığım bir yolculuk. Arada Selda Bağcan'a da uğradım. İyiydi.

Bu hafta da böyleydi, haftaya görüşürüz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her