Satranç problemlerinin meşhur kalıbıdır:
''Beyaz oynar, x hamlede kazanır.''
Rakibinizi mat edecek veya oyun ortasında ona karşı bir avantaj kazanacak hamleyi soran bu soruları, siz ilgili hamleyi bulunca çözmüş olursunuz. Orada biter, diğer soruya geçersiniz. Eğer bir rakibe karşı oynuyorsanız, her hamlenizle tekrar tekrar soruları çözmeye devam edersiniz. İki taraftan biri çekilene ya da beraberlikte anlaşana kadar üstünlük sağlamaya, eğer başarılı olduysanız bu üstünlüğü korumaya çalışırsınız. Çok basit olarak satranç, rakibinize karşı üstünlük arayıp size galibiyeti getirecek üstünlüğü bulup koruyabilmek üzerine kurulu bir oyundur.
Satranç ile benzer coğrafyadan gelen Go'yu ise hiç bilmiyorum. Nasıl oynanır, puanlaması nasıldır, başlangıç seviyesindeki stratejileri nelerdir? Sadece siyah ve beyaz taşlara sahip iki oyuncunun bir alan mücadelesine giriştiğini biliyorum, ancak bu zamana kadar Go hakkına ne bir araştırma yaptım, ne de herhangi bir Go oyunu izledim. Yasunari Kawabata'nın Go Ustası kitabını okumaya başlarken böyle bir durum içerisindeydim.
"Go oyununun geleneğine göre oyuncu ölüm döşeğindeki babasının yüzünü göremeyecek bile olsa, kendisi Go masasına devrilecek kadar hasta bile olsa, müsabaka gününe sadık kalmak zorundaydı." cümlesini okuyunca kitabı almaya karar verdim. Go oyununu bilmiyor olmamın okuma zevkime zarar vereceğini düşünmedim. Oyunun romanda esas anlatıya hizmet eden bir motif olarak yer alacağını düşündüm. Birkaç gün gecikmeyle kitaba başladım.
Düşüncelerim biraz karışık. Evet, kitap sizden Go oyununu bilmenizi beklemiyor. Tarafların hamlelerini açıklıyor, bununla yetinmiyor; belirli aralıklarla, oynanmakta olan oyunun anlatılan son hamlelerden sonra oluşan konumunu da paylaşıyor. Elbette, bir Go bilmeyen olarak oyunun o anda ne aşamada olduğunu anlayamıyorsunuz. Anlatıcımız Bay Uragami, amatör bir Go oyuncusu, detaylara hassas bir gazeteci olarak bizi olabildiğince aydınlatmaya çalışıyor. Ancak kendisinin de yetersiz kaldığı noktalarda Go oyununu biraz biliyor olmayı istemedim değil. Yükselen tansiyonu yalnızca okuyarak yaşamaktansa satrançtan alışık olduğum görerek yaşamayı istedim. Romanın esas meselesi olan iki kuşağın çatışması, bu kuşakları temsil eden karakterlerin iyi anlatılmasıyla başarılı bir şekilde anlatılmış olsa da oyunun yalnızca sayfalarda kalması, beni bir miktar üzdü. Bunun sebebi, yazarla alakalı değil tabii ki. Bilgisizliğim, potansiyel keyfimi engelledi diyelim.
Roman, Go hayatı boyunca yenilgi yüzü görmemiş usta Hon'inbo Shusai'nin son oyununu anlatıyor. Yedinci seviyedeki rakibi Otake'yle müsabakası, yaşlı ustanın sağlık problemleri ve taraflar arasında yaşanan muhtelif anlaşmazlıklar nedeniyle 6 ay sürüyor. Partiler halinde oynanan oyun, oyuncuların hamle tavsiyesi almalarını önlemek adına çeşitli hanlarda münzevi hayatı geçirmelerini gerektirdiği için oynanan oyunun stresine, hapis hayatı da ekleniyor. Roman, oynanan partilerle, bu partiler arasında yaşananları ve yaşlı usta Shusai'nin hayatının dönüm noktalarını olabildiğince sade bir şekilde anlatıyor.
Peki nedir romanı başarılı kılan? Öncelikle Go bilmiyor olsanız dahi, yazar sizi hikayenin içine almayı başarıyor. Birbirini zıt iki karakter, aslında iki kuşak ve bunlar arasındaki çatışmayı kimi zaman satır aralarında kimi zaman ise tekrar eden ifadelerle anlatıyor. Yedinci seviyedeki Otake, agresif bir oyun yapısına sahip. Ancak karşısında hiç yenilmemiş bir usta var. Bu nedenle süresini bolca kullanıyor, yemek için verilen molalarda ya da partiler arasında verilen birkaç günlük aralarda bile oyununu, bir sonraki hamlesini düşünüyor. Yaşlı usta ise oyun oynamanın kendisine meftun. Parti bittikten sonra handakilerle başka oyunları, sabahlara kadar oynamaktan çekinmiyor, hatta insanları zorla masa başına oturtuyor. Oyun esnasında da son derece rahat. Uzun uzun düşünmüyor, oyundan keyif alıyor. Belki son oyunu olduğunun bilincinde olduğu için, belki de deneyimin getirmiş olduğu alışkanlıkla kendine has oyunuyla rakibiyle çarpışıyor. Bazen naz yapıyor, yeni kurallara anlam veremiyor ve zorluk çıkarıyor. Ancak her zaman oyundan keyif almaya çalışıyor. Büyük bir hata olarak görülen 130. hamlesini yaptıktan sonra bile oyundan çekilmiyor. Sonuna kadar, sanatını icra ediyor.
Anlatıcımız Bay Uragami'nin hissettirdiği gibi yaşlı usta için oyun oynamak, insanın bütün benliğiyle kendisini vererek gerçekleştirmesi gereken bir aktivite. Sonuçtan ziyade oynama eylemi önemli olduğu için de yaşlı ustanın son oyununu hasta olsa bile devam ettiriyor. Buna karşılık rakibi Otake, daha farklı şeyler düşünüyor. Yaşlı ustanın hastalığı, onu da ikircikli bir durumda bırakıyor. Artık kaybedemez, çünkü hasta bir adama kaybetmek, onu başkaları gözünde küçük düşürecektir. Kazanmak ise o kadar değerli olmayabilir, çünkü hasta bir rakibe karşı kazanmış olacaktır. İşte böyle düşünceler, oyun nedeniyle insanlardan yalıtılmış olmak ve oyunun stresi, bütün bunların tamamı son derece ustalıkla verilmiş. Üstelik son derece minimal bir yapıda ve esasında, görece kısa sayfa aralığında. Yazar Kawabata, iki rakibin birbirleriyle olduğu kadar kendileriyle de olan mücadelelerini başarıyla anlatıyor. Bir Go oyunundaymışcasına son derece sakin, kararlı ve sonraki hamlelerini düşünmüş bir şekilde metni oluşturuyor. Böylece sonunu bildiğiniz bir kitabı merakla okuyorsunuz. Yaşlı ustanın kaybettiğini anlamasına rağmen oyuna devam etmesi gibi sonunda ne olacağını bile bile sayfayı çeviriyorsunuz.
Yorumlar
Yorum Gönder