Hayri Bey'in Yangını

 Kötüokur’un Hayri Bey’in Yangını adlı yeni öyküsünü okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin.

Bir saniye. Hani zihnindeki bütün düşünceleri kovacaktın sen? Gözlerini kaçırma. Öykünün başlangıcını birebir Calvino’dan aldığımı düşünüyorsun. Görebiliyorum bunu. Bu düşüncenle benden puan alabileceğini mi sanıyorsun? Bir kere baştan yanılıyorsun. Ortada puan alabileceğin bir rakip yok. Ben senin rakibin değilim. Sadece şu an okuduğun bu satırların yazarıyım. Belki devam eden satırları ben yazmadım, bunun garantisini veremem. Belki bir editörün kurbanı oldum, bunu henüz bilemem. Tam da şimdi, gözlerinle takip ettiğin bu satırların benim ağzımdan, ancak öykümü gönderdiğim derginin editörü tarafından düzeltme adına yazılıp yazılmadığından ikimiz de emin olamayız. Hadi ben yine, olur da öykü yayımlanırsa gönderdiğim metinle yayımlanan metnin arasında bir fark olduğunu görebilirim. Ama senin hiç şansın yok. Okuduğun bütün metinlerin editörlerin ezeli komplosunun ürünü olma ihtimali var. Edebiyat tarihinin sistematik bir tahrifat tarihi olmadığından nasıl bu kadar eminsin? Eğer düşüneceksen bunun üzerine düşün, öykümün başlangıcını rahat bırak.

Neyse, Hayri Bey’in Yangını diyordum. Evet, Hayri Bey kimdi? Bu konuda, elimizde birtakım bilgiler mevcut. Bu bilgiler yaşanan olayı aydınlatacak ipuçları verebileceğinden bir bakmakta fayda var. Ama bundan önce zihnini gerçekten boşaltmalısın. Aklın başka yerdeyken bir öyküye gereken önemi veremezsin. Önceki paragrafın üzerine düşünmekte bu kadar ısrarcıysan bu cümleyi tamamlamadan bir önceki paragrafa tekrar bak. Dilediğin şekilde tekrar tekrar oku ve söylediklerimin saçmalığından emin olunca alttaki paragraftan devam et. 

Hayri Bey, 48 yaşında, çalışma arkadaşlarının dediğine göre hiç evlenmemiş, tertemiz yüzlü bir abimizmiş. Üsküdar Belediyesi’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’nde memuriyetine devam eden Hayri Bey hakkın… ah, demek geldin. Yukarıdaki paragrafla olan hesaplaşmanı tamamlamanı bekleyemediğim için üzgünüm. Senin gibi okuduğu her cümlenin altında bit yeniği aramayan okurlarım için öykümün devam etmesi gerekiyordu. Hazırsan devam edelim mi? Hayır, bir önceki paragrafta da söyledim. İki önceki paragrafta söylediklerimi ben kurguladım. Evet, hepsini. Evet, o da dahil. Hepsini ben yazdım. Şimdi müsaadenle, anlatmak istediğim bir öyküm var. 

Pek çokları ona, biraz da yaşına hürmeten ‘‘Hayri Abi’’ diye seslense de kimsenin onunla çok da yakın olmadığını söylememiz gerekiyor. Ancak şu tuhaf bilginin de altını çizmemiz şart. Yine ne var? Hayır, aslında gayet iyi başladı. Devamında okurlara hazırladığım sürprizlerim var. Ancak bana müsaade etmen gerekiyor. Hayır, üç önceki paragrafta öylesine bir espri olsun diye yazdığım cümlenin üzerine bir öykü kurmayacağım. Çünkü, editörlerin bütün edebiyat dünyasına komplo kurduğu bir kurgu ilgimi çekmiyor. Bu ne cüret! Elbette böyle bir kurgu yazabilirim. Eğer istersem. Elbette yazabilirim. Sadece istemem ve öykü üzerinde çalışmam lazım. Ama şimdi, Hayri Bey’in hikayesine devam etmek istiyorum. 

Şu tuhaf bilginin de altını çizmemiz şart. Konuştuğumuz çalışma arkadaşlarının tamamı… Size bir şey diyeyim mi sevgili okur? Düşündüm de, dört önceki paragrafta yazdığım o deli saçması şey hakkında öykü yazmayacağım. Bu konunun üzerine düşünmeyeceğim bile. Siz bana ne yapacağımı söyleyemezsiniz. Ben, sizin bildiğiniz yazarlara benzemem. Okurun ne istediğiyle hiç ilgilenmem. Anlatacak hikayem vardır, her zaman vardır. Önce hikayemin temelinin yerleşmesini beklerim, sonra yavaş yavaş inşa ederim onu. Her kelimenin üzerinde dururum, yazdığım hiçbir şey öylesine değildir. Öyküde yer alan her kelimenin hizmet ettiği bir amaç vardır. Kendimle çelişmiyorum, hayır. Dört paragraf önce yazdığım o cümle, anlatmak istediğim öyküde geçen bir cümle değil. Dikkatimi dağıtmamış olsaydınız hiçbir zaman yazılmayacaktı o cümle. Evet, siz suçlusunuz. Hem bilmişlik edip başlangıcım hakkında düşünüyorsunuz, hem de sizin dışınızda Hayri Bey’in hikayesini merak eden diğer okurların vaktini çalıyorsunuz. Neden okumayı bırakmıyorsunuz ki? Belki de böylesi daha hayırlı olur. 

Siz de takdir edersiniz ki öyküme nasıl başlayacağıma ben karar veririm. Bırakın şu ‘‘yazar öldü’’ geyiklerini. Kanlı canlı karşınızdayım işte. Siz bölmeden önce Hayri Bey’in kavurmayı ne kadar sevdiğini söyleyecek olan da benim. Şimdi bunu nasıl yorumlayacaksınız? Hangi aşırı yorumu tercih edeceksiniz? Hayri Bey, kavurmaya bayılırdı. Bunu yazdıktan sonra, hangi kendini bilmez benim ölü olduğumu iddia etmeye devam edebilir? Gerçekten, gitmenizi rica ediyorum. Belli ki aramızda kan uyuşmazlığı var. Bir kangrene dönüşen ilişkimizi kesip atalım. İleride bir gün, kafanızın karışıklığı geçtiğinde tekrar buluşuruz sayfalarda. 

Kusura bakmayın sevgili okur. Kimi zaman böyle okurlarla karşılaşıyorum ve kendimi kaybediyorum. Sizinle hiç alakası yok. Üç dakikanızı öykümü okumaya ayıran sizlerle bir problemim yok. Hayri Bey’in hikayesini anlatacağım, siz okuyacaksınız ve bir sonraki öyküye geçeceksiniz. Sonra o öyküyü okuyacaksınız, ardından da bir sonrakini. Şimdi, lütfen sayfayı çevirin. Siz sayfayı çevirip Hayri Bey’in Gerçek Yangını adlı öyküyü okurken ben, okurun peşinden gideceğim. 

Merak etmeyin, size yetişirim.





Görsel: Tursiat, https://www.deviantart.com/tursiart/art/Mustached-Monocle-Man-ATC-283343431


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haftalık Rapor 6

Haftalık Rapor 5

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)