Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi XVI: Mesafenin Şiddeti - Yalçın Tosun

 



Mesafenin Şiddeti - Yalçın Tosun (Yapı Kredi Yayınları)

Kitap Editörü: Murat Yalçın
Düzelti: Filiz Özkan
Kapak Tasarımı: Nahide Dikel
Baskı Yeri/Tarihi: İstanbul/Temmuz 2020
Sayfa Sayısı: 113

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Mesafenin Şiddeti isimli öykü kitabında arıyoruz.

İlk (ve en beğendiğim kitap isimlerinden birine sahip olan) kitabı ''Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler'' ile kendisini tanıdığım ve ardından sıkı bir takipçisi olduğum Yalçın Tosun'dan özür dileyerek başlamak istiyorum. Çünkü beş yıllık aradan sonra Mesafenin Şiddeti'nin çıkacağını öğrenerek heyecanlanmış olmama rağmen böylesi güzel bir haberi çok çabuk unuttum. Çok sıradan bir günde, uzun zamandır yapmadığım kitap satış sitesi gezimi gerçekleştirmeseydim, muhtemelen uzun bir süre boyunca da bu unutkanlığım sürecekti. Kitabı gördüm, sipariş etmekte tereddüt etmedim ve geldiği gün okumaya başladım. Kötü bir okur olduğum ve geç okuduğum için özür dileyerek kontrol kalemimi elime alıyorum.

Daha önce değerlendirmelerimde pek dikkate almadığım bir hususla başlıyorum: Kapak. Yalçın Tosun'un şimdiye kadar çıkan kitaplarının kapakları hep güzeldi. Güzelliklerinin yanı sıra bana, öyküleri de tamamladıklarını hissettirirdi. Özellikle Dokunma Dersleri ve Bir Nedene Sunuldum'un kapakları, zaman zaman kitaplığınızdan çekip uzun uzun bakacağınız, göz dolduran kapaklardı. Ne yazık ki Mesafenin Şiddeti, böyle bir kapağa sahip değil. İsmine yakışır bir şekilde sizinle hikayeler arasına bir mesafe koyuyor. Elbette kapaklar beni, özellikle merak ettiğim kitapları okumaktan alıkoymaz. Ancak önceki çalışmaları düşününce standardın korunması iyi olabilirdi. Çünkü yazar, yazdığı hikayelerle kendi standardını oluşturmuş ve bunu korumayı bu kitabında da sürdüren bir isim. Son dönem öykücülüğümüzde kendine has bir yeri olan Yalçın Tosun'un kitaplarının kapaklarının da bu kendine haslığı sürdürmesi gerektiği kanaatindeyim.

Peki nedir Yalçın Tosun'un öykücülüğümüzdeki yerini özel kılan? Bana kalırsa bunu satır aralarında görmek mümkün. Yazdığı öyküleri gizlemeyi, öykünün vurucu noktalarını sessizliğe ve satır aralarına saklamayı başaran bir isim Yalçın Tosun. Bu durum, anlatısına da özen göstermesini gerektiriyor ki karşımızda fazladan bir kelime bile barındırmayan hikayeler görüyoruz. Hatta kimi zaman anlatmak istediği durumları, hissettirmek istediği duyguları olması gerekenden daha az kelimeyle, kelimelerden artan boşluğa sessizliği hikayelerinin başat bir ögesi olarak yerleştirerek kullanıyor. Mesafenin Şiddeti'nde de çok iyi yazdığı bu tarzı kullandığı hikayeler var. Örneğin ''Beden'' ve ''Uvertür Şarkıcı'' isimli hikayeler, benim Yalçın Tosun'un çok sevdiğim tarzıyla yazılmış hikayeler. Ancak bu kitapta fazlası var, yeni bir paragrafa geçmemi gerektiren bir yenilik var.

Mesafenin Şiddeti'nin ilk üç hikayesi (Makaslar, Çok Mutsuz Ama Çok Neşeliydik, Primadonnanın Ölümü) Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler'in son hikayesi ''Unutmabeni Çiçekleri''nde gördüğümüz bir anlatım tekniğine sahip. Esasında şöyle demek gerekir sanıyorum, Unutmabeni Çiçekleri'nde kullanılan tarz, geliştirilerek parçalar halinde bu üç öyküde kullanılmış. İlk iki öyküde birbirine bağlanan iki anlatıyı okuyoruz. Makaslar'ın taşıdığı gerilim, kısa kısa cümlelere bölünmüş iki anlatının üzerinde yükseliyor ve finale kadar başarıyla ilerliyor. Aynı şekilde Çok Mutsuz Ama Çok Neşeliydik de yan yana yollarda ilerleyen iki anlatının buluşmasıyla tamamlanıyor. Primadonnanın Ölümü ise Unutmabeni Çiçekleri'nin çok anlatıcılı yapısını kullanan iyi bir hikaye. Kitabın bu üç hikayeyle açılması, ilk başta tuhaf geliyor. Alışılagelmedik bir Yalçın Tosun okuduğumuzu hissettiriyor, ancak yazarın ilk kitabındaki bir hikayesinde kullandığı tarzının üstüne koyarak Makaslar gibi kuvvetli bir hikayeyle açılışı yapması insanı mest ediyor. İlk başta şaşırmış olsam da ''Bütün Hikâyeler Kırık'' isimli hikayeye geldiğimde bana tanıdık gelmeyen ilk sayfaların habercisiyle karşılaştığımı fark ediyorum. Üstelik daha önce de karşılaşmıştım. Yazar, Notos'un 74. sayısında yer alan bu hikayesinde ilk iki öykünün yapısına benzer bir yapıyı henüz bu kitaptan çok önce, 2019'da okurlarına sunmuş. Üstelik o zaman da ilk başta şaşırmış, ardından hikayeyi çok sevmiştim. Aradan geçen zamanda hafızamın azizliğine uğramak beni biraz üzse de eski bir dostla karşılaşmış olmaktan dolayı minnettarım. Hikayenin tek bir damardan ilerlemediği bu tarz, yazara pek çok imkan sunuyor. O da bu imkanları öylesine iyi kullanıyor ki hikayelerin yoğunluğu artıyor. Her sonda durup biraz düşünmek, hikayeyi sindirmek için beklemeniz gerekiyor.

Farklı anlatıma sahip olan hikayelerin dışındakiler alıştığımız ve çok sevdiğimiz Yalçın Tosun hikayelerinin başarılı örneklerinden. Sessizliğin, dile getirilemeyenlerin baş rolde olduğu, bazen yalnızca bir cümlesiyle sizi yakalayan hikayeler. Aradan geçen beş uzuuuun yılın ardından insanı doyuran, ancak daha fazlasını istemesine neden olan hikayeler. Okuru teselli ediyor mu, emin değilim. Çünkü kitaptan geriye, Yalçın Tosun'un daha önceki kitaplarında da olduğu üzere, bir sızı kalıyor.

Teselli Puanı: .../...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...