Kontrol Kalemi XIII: Kimselere Yar Olmayan Kuşlar - Zafer Doruk

Kimselere Yar Olmayan Kuşlar - Zafer Doruk

Genel Yayın Yönetmeni: İrfan Sancı
Editör: Zarife Biliz
Kapak Tasarım: Aslı Sezer
Basım Tarihi/Yeri: Haziran 2019/İstanbul
Sayfa Sayısı: 78

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Kimselere Yar Olmayan Kuşlar isimli hikaye kitabında arıyoruz.

Bir şiir kitabı adı, değil mi? Kitap isimleri üzerine düşündüğümüz bir dönemde, bambaşka bir kitap için gittiğim Sel Yayıncılık'ın standında ismini görünce kendime engel olmuyorum. Her okurun kitaplarını seçme tarzı başkadır ya, ben artık okuyacağım kitapları seçmede kullanacağım yeni bir kriter tercih etmeye başladım. Artık, üç-dört farklı kitap siparişimin bir tanesinde, kitapları sadece adlarına göre almaya karar veriyorum. Hakkında yazılan yorumlara bakmadan, hatta arka kapağını dahi okumadan bir kitabı almaya karar vermek elbette bir risk. Ancak alınması gereken bir risk, çünkü bana kalırsa bir kitabı adlandırmak yazarın zorlayan (zorlaması gereken) bir iş, bir çocuğa ad vermek gibi. Kimi kitaplar, kendi adlarıyla geliyor; kimi kitapların adlarını kazanmaları gerekiyor. Bazen okur olarak kitabın adını kabullenemiyorsunuz, bazense o kitabın, başka bir ada sahip olamayacağını biliyorsunuz. İşte, Kimselere Yar Olmayan Kuşlar'ı okuduktan sonra da kitabın adıyla geldiğini hissediyorsunuz. Başka hiçbir adı kabul etmezdi bu kitap; başka bir ad, sanki hikayelerle arasında bir doku uyuşmazlığına sebep olurdu.

Kimseye yar olmayan bir kuş, özgür bir kuştur. İstediği yere kanat çırpar, istediği yerde yemler, istediği zaman kuğurur, gözleriyle izler, tanık olur. Kuşlar, istediği yeri mesken edinir, belli ki Doruk'un kuşları da Doruk'un hikayelerini mesken edinmiş. Kitapta yer alan on bir hikayenin çoğunda kuşlara rastlamamızın sebebi de budur belki. Kuşlar kimi zaman (Demkeş adlı hikayede olduğu gibi) hikayenin kahramanı, kimi zaman bir karakteri (Uçurtmalar ve Bilyeler Kralı adlı hikaye) olur, kimi zaman ise kuşların sadece izlediğini görürüz. Karakterimizin yanında dururlar ya da üstünden uçar geçerler. Hiç görünmedikleri hikayelerde ise (Süslü Kadir adlı hikaye) sanki karakterin içindedirler, onu kimselere yar etmezler, şöyle bir kuğurup uçmasına yardımcı olurlar. İşte bu nedenle, kitabı bitirdikten sonra kitabın adının neden farklı bir ad olamayacağını anlarsınız. Doruk, Çukurova'da ve özellikle Adana'da çok yaygın olan kuşçuluğu almış, hikayelerini bu yaşam tarzının etrafında kurmuş. Hikayelerin etrafında kuşların uçuşması, taklalar atıp maharetlerini sergilemesinin sebebi bu.

Hikayeler, birinci ağızdan ya da üçüncü kişi anlatımıyla yazılmış. Yalnızca ''Bunların Hepsi Hikaye'' adlı hikayenin sonunda, diğer öykülerden ayrılan bir anlatım tarzı tercih edilmiş. Hikayeyi okuyunca bu tercihin, hikayeye çok yakıştığını fark edip yazarın başka hikayelerinde de böyle tercihlerde bulunmasını arzu edebilirsiniz. Bundan, yazarın diğer hikayelerinde tercih ettiği anlatımda başarısız olduğu sonucu çıkmasın. Her hikayenin, kendi anlatımını bulduğuna inanıyorum. Yalnızca -belki tek bir hikayeden yola çıkarak bunu söylemek aşırı bir yorum olacak ama- hikayeleri okuduktan sonra yazarın, neyi en iyi nasıl anlatabileceği üzerine fazlasıyla kafa yorduğunu, hikayelerinde de bu hassasiyetle tercih ettiği anlatımı zorlayacak, anlatım tarzının sünmesine neden olacak yollara sapmadığını düşünüyorum. Bu hassasiyete sahip iken Doruk'un tıpkı Bunların Hepsi Hikaye'de çok ufak bir şekilde yaptığı denemelerin üstesinden rahatlıkla geleceğinden eminim. Böylesi bir güven de yazardan beklentilerimi artırıyor. Kendisinin önceki kitaplarını okumak isterken yazacağı hikayelerin de yolunu gözlüyorum. 

Zafer Doruk'un şairane kitabı, kuşların birbirine bağladığı hikayelerden oluşuyor. Taşranın hikayesini, şefkatli ve samimi bir yazarın kaleminden okuyoruz. Yazar, hayatının büyük bir kısmında gördüğü insanları, onların hikayelerini abartmadan, övgüye veya yergiye yer vermekte aşırılığa kaçmadan anlatmış. 

Hikayelerde dilin akıcı ve diyalogların doğal olduğunu, karakterlerin ise yan sokaktan geldiğini görüyorsunuz. Kelimeleri bol kepçe savurmayan, sessizlikten anlam çıkmasına izin veren hikayelerde yazar, karakterlerinin yalnızca sayfada kalması tehlikesinin önüne geçmeyi başarmış. Ancak, özellikle çocuk karakterlerin birbirlerinin eşi olması durumundan kaçınılamamış. Okuduğumuz çocukların tamamı, müşkül durumdaki ailelerin kendi içlerine kapanık oğlanları. Belki ''Yusuf Laçin'' adlı hikayedeki oğlanımızın diğerlerinden ekonomik durum ve yaş olarak ayrıldığını söyleyebiliriz ancak içine kapanık ve hisli haliyle o karakterimiz de ''Gül Budama Zamanı'' ve ''Uçurtmalar ve Bilyeler Kralı'' adlı hikayelerdeki çocukların ergenlik halini çağrıştırıyor. Çukurova'yı, Adana'yı, hikayelerin geçtiği atmosferi düşündüğümüzde bu çocuklarla pek sık karşılaşabileceğimizi savunabiliriz elbette, ancak üç karakter arasındaki benzerliğin benzerliği aşması karşısında gözümüz ister istemez farklı çocukları da arıyoruz. Çünkü o sokaklarda, bizim okuduklarımızdan farklı çocuklar olduğunu düşünüyoruz.

Peki, karakterler nerede yaşıyor? Okurken mahalleleri, sokakları, evleri tek tek çizemiyorsunuz ama yaşayıştan, yaşanmışlıklardan, karakterlerin konuşmalarından hikayelerin arka mahalleleri mesken edindiğini anlayabiliyorsunuz. Betimlemeler yalnızca gerçekten ihtiyaç varsa, hikayeye hizmet ettiği düşünülüyorsa (örneğin Bu Gecemi Sana Ayırdım adlı hikayede) başat bir yer tutuyor. Bunun dışında mekanı, çoğunlukla karakterler aracılığıyla hissediyoruz. Mekanın taşra olması, bu noktada yazarın avantajı. Özellikle Çukurova gibi kendine has özellikleri olan bir taşra, yukarıda bahsettiğim kuşçuluk yaşantısının da eklenmesiyle kendisini okura hissettirmeyi daha rahat yapıyor. Bu ise ister istemez şöyle bir düşünce doğuruyor: Mekanın içinde yaşayan karakterlerden ziyade karakterlerin içinde yaşayan mekanı görüyoruz.

Teselli Puanı: 4.5/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haftalık Rapor 6

Haftalık Rapor 5

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)