Dünyanın İlk Günü

Gözlerini kızıl bir gökyüzüne açtı. Sonra usulca kapattı. Başı ağrıyor, bütün kemikleri tek tek sızlıyordu. Doğrulmak için uğraşmadı, doğrulamayacağını biliyordu. Tekrar açtığı gözlerini, gökyüzüne dikti. Diliyle kurumuş dudaklarını ıslattı. ''Ne oldu?'' diye sormak istedi, soramadı.

Neler olduğunu hatırlıyordu. Koşuşturan insanları, çöken binaları, sarsılan yeri, parçalanan gökyüzünü... Kıyameti hatırlıyordu. Yaşadığı dehşeti, inanmamayı tercih ederek bahsi kaybettiğini, kutsal kitapların haklı çıktığını hatırlıyordu. Bir yaratıcının varlığını, Dünya'nın son gününde kabul etmiş olmasının acısını tekrar yaşadı. Bundan sonra olması beklenenlerden haberi vardı. Yanı başında kıyamet koparken son düşündüğü, kendisini bekleyen eziyetti.

Sonra gözlerini kızıl bir gökyüzüne açtı. Kollarını hareket ettirip görüş açısına kadar getirdi. Boynunu hafifçe kaldırarak vücudunun geri kalanına baktı. Görünürde herhangi bir yara yoktu. İşaret parmağını burnu ile üst dudağı arasına sürttü. Hayır, burnu bile kanamamıştı.

Başını sağa, ardından sola çevirerek etrafına bakındı. Etrafına kulak kesildi. Çıt çıkmıyordu. İleride, eğer gözleri ona oyun oynamıyorsa, bir şeyler yıkılıyor, parçalanıyor, düşüyordu. Ama burada, yanı başında ne bir ses, ne de bir hareket vardı. ''Ne oluyor?'' diye sormak istedi, sessizliği bölemedi.

Neden sonra içine bir umut doğdu. Kıyametin kendisini ıska geçtiğine, yaratıcının yarattıklarından birinin sonunu getirmeyi unuttuğuna dair bu umut bir anda büyüdü, belki de başkalarının da kıyametten sağ kurtulduğuna ve belki de insan neslinin yeni bir başlangıç yapması için kendisinin seçildiğine dair bir fanteziye kadar vardı.

''Seçilmedin.'' dedi gürledi gök. 

Vücudu kaskatı kesilirken gözlerini sıkıca yumdu. Kalbi ağzında atıyordu.

''Seni başka bir iş için düşünmüştüm.'' Bu sefer gürlememişti gök.

Sağ gözünü hafifçe araladı. Görebildiği kadarıyla etrafında kimse yoktu.

''Sol gözünü açtığında da etrafında kimseyi görmeyeceksin. Ama yine de sana, şah damarından daha yakınım.''

Sol gözünü de açtı. Kızıl gökyüzü hala yerindeydi.

''Her seferinde, bir sonraki sefer için yanıma birkaç kişi alırım, benim için birtakım görevleri yerine getirecek birkaç kişi.''

Hafiflediğini hissetti.

''Sen benim elçim olacaksın. Emirlerimi onlara tebliğ edeceksin. Onlara benim kelamımı öğreteceksin.''

Kızıl gökyüzü yaklaşıyordu. 

''Senin eğittiklerine karşı gelenler, onlara zulmedenler olacak. Varlığımı inkar edenler olacak, bu konuda bahse bile girecekler.'' Bu sefer gök gürültüsü bir kahkahaydı.

''Elinden hiçbir şey gelmeyecek, ey Cebrail.''

Gözlerini karanlığa açtı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haftalık Rapor 6

Haftalık Rapor 5

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)