Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi XII: Parçalar ve Zerreler - Sedef Betil


Parçalar ve Zerreler - Sedef Betil

Editör: Duygu Çayırcıoğlu
Kapak: Suat Aysu
Düzelti: Aybars Yanık
Basım Tarihi/Yeri: 2019/İstanbul
Sayfa Sayısı: 122

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Parçalar ve Zerreler isimli öykü kitabında arıyoruz.

Hala fark etmediyseniz söyleyeyim, İletişim Yayınları'nı seviyorum. Bu sevgime öykü okumayı, özellikle Türkçe yazılmış öyküleri okumayı sevmemi de eklediğimizde İletişim Yayınları'nın yıl içerisinde beni yeni öykücülerle tanıştırdığı bu düzenden memnunum. ''Madem Türkçe yazan yazarlardan öykü okumayı seviyorsun, bunca ismi şimdiye keşfedememiş olmana ne demeli?'' diye haklı bir soru yöneltebilirsiniz. Ben de üşengeçliğimi ve tembelliğimi ileri sürebilirim. Takip ettiğim dergiler dışında, kitapçılarda görmediğim takdirde, bu isimlerin peşine düşmediğim ortada. Ama işte yayınevlerimiz bu noktada bana yardımcı oluyor. Sadece İletişim değil elbette; henüz ilk kitabını yazmış pek çok yeni isim, artık dergi sayfalarından dışarıya adımını atabiliyor. İletişim Yayınları bunun yanı sırada hali hazırda öykü kitapları olan isimleri de önümüze getiriyor. Sedef Betil de bu isimlerden biri.

Sedef Betil'in okuduğum ilk kitabı Parçalar ve Zerreler. Peşinen söyleyeyim: Diğer kitaplarına da göz atmayı istiyorum. Bunun en büyük sebebi, kitabın ismiyle müsemma bir şekilde parçaları ve zerreleri okura çok iyi aktarabiliyor olması. Hayatın içinden çıkarılmış çok ufak bir parça, Sedef Betil'in öyküsünün konusu olabiliyor. Kimi zaman da bir duygu zerresi, öykünün ortasında büyümeye başlıyor. Öykü bitirildiğinde avucunuzda nurtopu gibi bir duyguyla kalıyorsunuz. Karakterler yolculuklarına devam ediyor. Sizse alacağını almış bir halde geride kalıyorsunuz. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Çoğu öyküde, sayfayı çevirdikten sonra öykünün devam etmesini bekliyorsunuz. Örneğin ''Yol ve Kadın'' isimli ilk öykü, ilk okumada yarım kalmış izlenimi uyandırıyor. Ancak yukarıda bahsettiğim duygu zerresini yakaladığınızda, Eren'in yaşadığı heyecanın size de geçtiğini görüyorsunuz. Sedef Betil anlatımını, duygular üzerinden kurmuş ve sanki temel amacı, öykülerdeki duyguların okura tesirini sağlamak olmuş. Özellikle her öykü için anlatıcı tercihini değiştirmesi ve dilini son derece yalın tutması, karakterler ile okurları duygu düzleminde bir araya getirme çabasını gösteriyor. 

Yakın zamanda Türkçe öykülerin çok fazla birbirine benzediğine, yazarların aynı karakterlerin aynı öykülerini anlattığına dair pek çok yazı okuduktan hemen sonra Parçalar ve Zerreler'e başladığım için ister istemez diken üstündeydim. İlk üç öykünün (''Yol ve Kadın'', ''Ben, Poyraz'' ve ''Doğum Günü Partisi'') anlatıcı bakış açısıyla yazılmış olması biraz düşündürmüş olsa da ''Müze'' ile birlikte Sedef Betil'in her öykü için en uygun anlatımın peşinde olduğuna emin oldum. ''Müze'' adlı öyküde yalnız bırakılmış Nilay karakterinin birinci ağızdan anlatılmayarak aslında bir de yazar tarafından yalnız bırakılması zekice bir karar. Öykülerde bu şekilde, yazar tarafından bilinçli bir şekilde tercih edilmiş pek çok anlatım biçimi görüyoruz. Bu tercihlere, farklı kesimlerden karakterler (bir holding genel müdürü, üniversite öğrencisi, on dört yaşında bir erkek, boşanan eşler, orta yaşını aşmış erkekler, 78 yaşındaki kadın karakter) yeni öykücülüğe dair eleştirilerin Sedef Betil'in yazdıkları için geçerli olmadığını söyleyebilirim. Farklı kesimden pek çok karakter, kendilerine has sorunlarla karşımıza çıkıyorlar. Bu kimi zaman yapay aile ilişkileri olurken kimi zaman geçmişte kalmış bir aşk oluyor. Bunun yanında aile ilişkileri, ölüm korkusu, bir yaz tatili kaçamağı gibi konuları da öykülerde okuyoruz. Sedef Betil, çekip çıkardığı parçalarla öyküsünün altyapısını kurup lafı dolandırmadan anlatarak okuru, sessiz sedasız öykünün sonuna getiriyor. Duyguları vermekteki başarısıyla da sayfayı çevirirken karakterlerin, öyküden sonra neler yaptıklarına ilişkin merakınızı dizginleyip ne yaptıklarından ziyade ne hissettiklerine odaklanıyorsunuz.

Teselli Puanı: 4.5/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...