Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi XI: Kont Öderland - Max Frisch



Kont Öderland - Max Frisch

Çeviren: Şebnem Sunar
Kapak Tasarımı: Utku Lomlu
Basım Tarihi/Yeri: Mayıs 2019/İstanbul
Sayfa Sayısı: 117

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Kont Öderland isimli oyunda arıyoruz.

Her okurun tamamlaması gereken bir görev gibidir kitap seçme süreci. Listeler yapılır, listeler takip edilir, bazen ani kararlar verilir, bazense önerilere sığınılır. Ama kimi zaman, bir kitap karşınıza çıkıverir. Kitap almak için çıkmamış olmanıza rağmen o kitap, yığınların arasından -bir şekilde (belki isminden, belki kapağından)- kendisini gösterir. Tam şu anda kitaplığınıza göz atın. Aklınızda hiç olmasına rağmen ani bir kararla satın aldığınız ve bu karardan pişman olmadığınız kitapları göreceksiniz. İşte Kont Öderland da benim için böyle bir kitap. Kendimle baş başa kalmış, her şeyden bunalmış bir halde yürürken kitapçının dışarıya koyduğu indirim raflarında görünce kendisine doğru çekildim. Arka kapağı okuduktan sonra kasaya gittim ve on beş dakika sonra, en yakın parkta bu on iki sahnelik cinayet baladını okumaya başladım.

Oyun isimsiz baş karakterimiz Savcı'nın çalışma odasında başlıyor. Savcı, hiçbir nedeni yokken çalıştığı bankanın güvenlik görevlisini bir baltayla öldüren veznedarın dosyası üzerinde çalışmaktadır. Cinayetin neden işlendiğini anlamaya uğraşırken, hayatı boyunca sıradan bir yaşam geçirmiş bu adamı kendisinden bile daha iyi anlamaya başladığını fark eder savcı. Ortam yavaş yavaş puslu bir hale gelir; yazar, karakterlerin etrafını örter ve ilk sahne savcının, hizmetçi kız ile yaşadığı ilginç diyalog ile biter. Hayatını mesleğine adamış olan savcı, böylesine nedensiz bulduğu cinayetin nedenlerini araştırırken kendi ifadesiyle duvardaki çatlağı ve onu saklamak için kullanılmış kaplamayı görür.

Oyunun ilk üç sahnesi ile gerçek ve fantastik arasındaki bağ, giderek gevşer. Eski bir masal olan Kont Öderland anlatısının da kullanılmasıyla baş karakterimiz Savcı, evrak çantasında balta taşıyan Kont'a dönüşür. Evinden kaybolur, jandarmaları öldürür, ve işin ilginci yaptıkları, belli çevreler tarafından destek görür. İnsanlar, yakalarının altına metalden yapılmış balta armaları takmaya başlar. Sahneler ilerledikçe Kont Öderland masalının yeni bir direnişe dönüştüğünü -ve nihayetinde bu direnişin sonunu- okuruz. Ama bütün izlek, gerçek ile fantastik arasında gidip geldiği için yaşananlardan emin olamayız. Öyle ki Savcı da oyunun sonunda, aslında neler yaşandığını bilmiyor görünmektedir. Sahnede ilk kez kendisini gösteren bir karakter, yazarın hepimizden sakladığı gerçeği dile getirir. Tekdüze, monoton ve hareketsiz hayatından sıkılarak özgürlüğünü isteyen Kont'un (Savcı'nın) özgürlüğün karşısında gördüğü iktidara karşı mücadelesinin bir çıkmaz olduğunu anlarız. ''Başkan'' karakteri tek bir cümlesiyle hem Savcı'yı hem de okuru yakalar: ''Özgür olmak için iktidarı devirenler, özgürlüğün karşıtı iktidarı devralırlar...'' Böyle bir cümle karşısında, henüz tamamlanmış bir devrimin şafağında dehşete düşmemek elde midir?

Oyun, hızlı temposuyla sona kadar merak ögesini kaybetmeden devam ederken böylesi vurucu bir sonla karşılaşmak okuru çarpacaktır. Çünkü Kont ile birlikte yürüdüğümüz yolda, Kont'un özgürlüğü için giriştiği mücadelenin aslında boşa kürek çekmek olduğunu görürüz. Başaramasaydı yakalanacak ve öldürülecekti. Başardığında ise ödülü özgürlüğü değil, iktidar oldu. Kaçtığından daha sıkı bir kapana kıstırıldığını anlayan savcıyı, uyanmaya çalışırken bırakırız. Özellikle son sahnenin, ilk sahnedeki mekanla aynı yerde geçmesi, ilk sahnenin bittiği yerden başladığı izlenimini vermesi ve Savcı'nın davranışlarındaki tuhaflık, her ne kadar yaşananların gerçekten yaşanıp yaşanmadığını okura sorgulatsa da oyunun sonunda Savcı ile birlikte dehşete kapılırız. İncelikli düşünülmüş bir kurgu ile, modern zamanların eleştirisini başarıyla yapan yazar, son sahneye kadar elini açık etmez. Eleştirisini karakterlerinin monologlarına bırakmaz. Karakterler ile genel durumu ortaya koyar. Üstelik bunu hem isyancılar, hem de iktidar tarafından (elbette iktidara yaklaşımı eleştirel ve mizahidir) yapar. Bu haliyle, tuzağını gizlilikle hazırlayan bir avcı gibidir. Sistemi, sisteme başkaldıranları, onları engellemeye çalışanları gösterirken okuru son sahneye getirir. Belki de benim gibi, her şeyden bunalmış ve bir çıkış ararken kitaba rastlayan okurlar için son derece karamsar, bu karamsarlığı kat be kat artıran vurucu bir sonla kapağı kapattırır. Kont'u, Savcı'yı, Wolfgang'ı, öldürülen bekçiyi, sistemi, hayatınızı düşünürsünüz. Sonra sorarsınız: Neden?

Teselli Puanı: .../5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...