Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi X: Saturnin - Zdeněk Jirotka


Saturnin - Zdeněk Jirotka

Çeviren: Hakan Gür
İllüstrasyonlar: Adolf Born
Basım Tarihi/Yeri: Kasım 2008/Ankara
Sayfa Sayısı: 238


Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Saturnin isimli romanda arıyoruz.

Her ülke edebiyatının apayrı özelliklerle okurları keyiflendirebilmesi, edebiyatın güzelliklerinden başlıcası değil midir, sevgili okur? Okumayı sevdiğiniz romanları ve onların ait oldukları ülke edebiyatını düşünün. Ardından, bu ülkenin edebiyatını hiç okumamış birine nasıl anlatacağınızı tasavvur etmeye çalışın. Zamanla birbirlerine karşıt birkaç gelenek gelişme ihtimali olsa da metinleri kazıdığınızda, ülke edebiyatının kendine has tınısını keşfedebilirsiniz. Saturnin, keşfetmenizi beklemeden tınıyı önünüze sunuyor ve Çek edebiyatının kara mizahta ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Belki aklınıza Aslan Asker Şvayk* gelmiş olabilir. Keza bu konuda akla ilk gelen romanlardan biridir. Ancak Saturnin de en az Aslan Asker Şvayk kadar konuşulmayı hak eden bir eser. Özellikle seçtiği konu ve bu konuyu işleyen benzerlerinden ayrılan yanlarını kara mizahla başarıyla birleştirebilmesi onu değerli bir eser noktasına çıkarıyor.

Saturnin, kendisine Saturnin adında bir uşak tutan bir beyefendinin başından geçen ilginç maceraları anlatıyor. Dünya edebiyatında, bir şekilde tanışılan veya birlikte vakit geçirilmek zorunda kalan tuhaf insanların hikayeleri hep anlatılmıştır. ''Usta ile Margarita''yı düşünün ya da ''Stepançikovo Köyü ve Sakinleri''ni. Her ikisi de karşılaştıkları diğer karakterler tarafından (anlatıcımız da dahildir buna) ilginç bulunan bir karakterin yaptıklarını konu edinir. Eğlence/güldürü ögesi, bu ilginç karakter olarak belirlenir ve karakterin karşısına çeşitli açılardan kendisine zıt karakterlerin çıkarılır. Ancak burada bir tehlike vardır. İlginç karakter, anlatının önüne geçerek romanı bir skeç bütünü haline getirebilir. Bölüm bölüm, ilginç karakterimizin yeni bir macerasını okur; bir anda kitabın sonuna geliriz. Anlatı, akış, olay örgüsü bir bakıma, ilginçlik uğruna feda edilmiştir.

Saturnin, tam olarak bu noktada benzerlerinden ayrılıyor. Efendi ile ilginç uşağın hikayesi olacağı söylenen (baş karakterimiz, aynı zamanda anlatıcımız olan efendi, Saturnin'in ilginç biri olduğunu henüz kitabın başında kabul eder) roman, farklı bir açılış yapar. Saturnin'in kendisinden önce bizi Doktor Vlach ile tanıştırır. Kitap boyunca kendisini sık sık gördüğümüz Doktor Vlach, tuhaf fikirlere sahip, bu fikirlerini uzun ve karmaşık söylevlerde anlatmayı seven, alaycılığına pek çok kez şahit olacağımız bir karakterdir. Anlayacağınız, farklı bir karakterdir; tıpkı diğer karakterler gibi. Esasında kitap boyunca yalnızca tek bir normal karakterle karşılaşırız: Anlatıcımız. Bu genç adam, kitabın diğer karakterleri (büyükbabası, teyzesi, kuzeni, Saturnin, Doktor Vlach, Bayan Barbora) arasında en sıradan olan isimdir. Diğer karakterler, doğal bir şekilde, dedenin evinde tatillerini geçirmek için buluştuklarında hepsinin nevi şahsına münhasır karakterler olduğunu görürüz. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Çünkü bütün bu karakterleri okurken, Saturnin'in ortalıkta görünmediğini fark etmeyiz bile. Yazar, kendisi hatırlatır bize. Gerçi Saturnin, tuhaf şeyler yapmıyor değildir; herkese, efendisinin dünyaca ünlü bir avcı olduğunu anlatması, oturdukları daireden bir tekneye taşınmalarına karar vermesi, gemiye bir tenis kortu inşa ettirmesi, vs. Ancak bir noktadan sonra Saturnin ön planda değildir. Çünkü yazarın, anlatmak istediği bir hikayesi vardır.

Karakterlerin büyükbabanın evine tatile gitmesinin ardından başlarına gelenler, bu sırada filizlenen aşk hikayesi ve diğer yan hikayeler öylesine doğal bir akış içinde ilerliyor ki ister istemez Saturnin'i unutuyoruz. Son derece doğru bir şekilde, Saturnin'in ilginçliğini okura göstermek için yazılmış sahneler yok. İlginçliğini bir şekilde ortaya koyan bir Saturnin var. En sıradan olayda dahi kendine has tutumunu göstermesi düşünüldüğünden, yazarın bir taşla iki kuş vurduğu söylenebilir: Hem kitap bir skeçler bütünü haline gelmiyor, hem de Saturnin geri planda kalmıyor. Onun kendine has bir karakter olduğuna ikna olurken hikayenin akışına kendimizi bırakıyoruz. Ancak belli ki eğlenceli bir son isteği ağır basmış olacak ki son sayfalar Saturnin'in kitap boyunca yaptığı en tuhaf harekete ayrılmış. Tadınızı kaçırmamak için detay vermekten sakınıyorum, ancak şu kadarını söylememe müsaade edin ve ''Roman Yazımına Anlam Kazandırma Acentesi''ne dikkat edin.

Teselli Puanı: 4.5/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her