Ana içeriğe atla

İki Paragraf



İki farklı coğrafyadan, iki farklı yazardan, iki farklı anlatıdan, iki farklı paragraf. 
Mişima ve Duras.
Bir paragraftaki yaşama sevincini hissediyorsunuz. İçinizi ısıtıyor, gülümsüyorsunuz.
Diğer paragraf sizi sisin ortasına bırakıveriyor. Ruhunuz karardığı saatleri yaşatıyor.

Önce Mişima'dan geliyor:

''Kartın arkasına zar zor sığmış olan yazı, Hiroşi'nin hayatında gördüğü ilk filmle ilgiliydi. Gördüğü yerlerin doğal güzelliklerinden, tarihi yerlerinden hiç söz açmıyordu.
Kyoto'da ilk gece dilediğimiz gibi gezebileceğimiz için Sou, Katsu, bir de ben hemen yakındaki bir sinemaya gittik. Sarayları andıran görkemli bir sinemaydı. Yalnız koltuklar çok dar ve sertti. Oturduğumuzda, tavukların tünediği değneklerin üzerindeyiz sandık. Hiç rahat değildik, gerilerimiz sancımaya başlamıştı.
Bir süre sonra arkamızdan bir adam bağırdı: 'Oturalım! Oturalım!' Ama oturmuştuk ya işte, herhalde şaka ediyor diye düşündük. Ne var ki bize çok iyi davranan bu beyefendi, biraz sonra ne yapacağımızı bize gösterdi. Bunların açılır kapanır koltuklar olduğunu, oturmadan önce aşağı itmemiz gerektiğini söyledi...'' (Dalgaların Sesi, s. 81)

Şimdi de Duras:

''Onu uyandırırsınız. Fahişe olup olmadığını sorarsınız ona. Başıyla hayır der.
Satılık geceler anlaşmasını niye kabul ettiğini sorarsınız ona.
Hala uykulu, neredeyse işitilmeyen bir sesle: Çünkü benimle konuştuğunuz an ölüm hastalığına yakalanmış olduğunuzu gördüm, diye cevap verir. İlk günler bu hastalığı adlandıramadım. Sonra o da oldu.
Ondan sözcükleri tekrarlamasını istersiniz. İstediğinizi yapar, sözcükleri tekrarlar: Ölüm hastalığı.
Nereden bildiğini sorarsınız ona. Bildiğini söyler. Bunun nereden bildiğini bilmeden bilindiğini söyler.
Sorarsınız: Ölüm hastalığı neden ölümcüldür? Cevap verir: Ona yakalanan onu taşıdığını, ölümü taşıdığını bilmediğinden. Üstelik ölecek bir yaşamı olmadan öleceğinden, hiçbir yaşamda, hiçbir zaman ölmeyi bilmeyeceğinden.'' (Ölüm Hastalığı, s. 17-18.)


Bir soru: Acaba Hiroşi, ölüm hastalığına yakalandı mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...