Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi V: Medarı Maişet Raporu - Sait Faik Abasıyanık


Medarı Maişet Raporu - Sait Faik Abasıyanık

Editör: Ruken Kızıler
Görsel Yönetmen: Birol Bayram
Düzelti: Adil İzci
Sayfa Sayısı: 193

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, Medarı Maişet Motoru adlı romanda arıyoruz.


Sait Faik Abasıyanık üzerine düşünmek, beni her zaman bir yol ayrımına getiriyor. Bir yol, öykücülüğüyle öykücülüğümüzü başka bir seviyeye taşıdığı için kendisini sayfalarca övmek isteği. Diğer yol ise, kelimelerinin en canlılarını özenle seçip iyice tarttıktan sonra, kesin bir hesapla öyküsünü anlatan bir yazarı laf kalabalığıyla boğmamak için adımların dikkatli atılması gereken bir mayın tarlası. Sanırım, ayaklarımı iyice açarak her iki yoldan da ilerlemeyi deneyeceğim. Olur da ''Hişt, hişt!'' diye bir ses duyarsanız, deniz rüzgarını karşınıza alarak koşun. Muhtemelen düşmüş, düştüğüm yerden gördüğüm gökyüzünü izlemeye dalmışımdır. Çünkü Sait Faik'i okurken çoğunlukla tam da bu hisse kapılırım. Adaların arasında batan bir güneş, rüzgarın getirdiği tuzlu deniz havası ve akşamla birlikte kıyıya yanaşmaya başlayan balıkçı teknelerinden gelen ses. Eğer önceden Sait Faik okuduysanız bu manzarayı elbette biliyorsunuz. Yalnızca bu manzara değil, yattığınız yerden kalkıp da köye doğru yol aldığınızda karşılaşacağınız adalıları da biliyorsunuz. Ne yaparlar, nelerden hoşlanırlar, onları çok iyi tanıyorsunuz. Çünkü Sait Faik okudunuz. Onunla birlikte adaları gezdiniz, balığa çıktınız ve gökyüzünün altında aylaklık ettiniz. O yüzden Medarı Maişet Motoru'nun ilk sayfalarında da o tanışlığın getirdiği rahatlıkla öyküye dahil oluyorsunuz. Sonrasında karşılaşacağınız sayfalara hazırlıksız yakalanmamızın bir sebebi de bu. 

Medarı Maişet Motoru, Sait Faik'in ilk romanı. İki farklı yol üzerinde ilerleyen roman, yolların birleştiği kısma kadar - ve hatta sonrasında da - yazarın öykülerini okuyormuşuz izlenimini uyandırıyor. Özellikle karakter açısından da zengin olduğu ve karakterlerin, ayrı birer öykü olan hikayelerini de okuduğumuz için, ilk başlarda romanın asıl izleğini bulmak zorlaşıyor. Bu zorluğu yine, Sait Faik'in muhteşem diliyle anlattığı öykülerle aşıyoruz. Burada, karşımızda bir roman olsa da birtakım eksiklikleri, kendi içerisinde gevşek bir bağı olan bir kitapla karşılaştığımızdan belki de şunu söyleyebiliriz: Ana izleğin takibini zorlaştıran öyküler, yine bizi ana izleğe götürüyor. Yalnız takip ettiğimiz yol çok daha dolambaçlı, çok daha karmaşık. Üstelik, her ne kadar Sait Faik'in öyküleri olsa da yazarın diğer öykülerinden çok daha farklı öykülerle karşılaştığımızdan yolculuk, beklemediğimiz bir şekilde ilerliyor. Farklı öyküler; çünkü yazarın her daim sahip olduğu umudu, en kötü anda dahi bir anda geliveren yaşama sevincini göremiyoruz. Karşımızda kasvetli öyküler var. Öyle öyküler ki kimi zaman devam etmek için yutkunmak, çöküveren ağırlığı kaldırmak için nefes almak gerekiyor. Bir şekilde devam edebiliyorsak bunun sebebi hem o umut ışığını yakalama arzusu, hem de Sait Faik'in sakin dili. Yine alıştığımız basit görünen, ancak maharet isteyen anlatımıyla romanın kurgusundaki aksaklıklara tolerans gösterebiliyoruz.

Bir ada hikayesi olarak başlayan kitap, bir ada hikayesi olarak bitmiyor. Okurken arşınladığınız yolun bir kayalık olduğunu, tepeden kopup gelen taşlara göğüs germeniz gerektiğini, ancak sonrasında güneşe erişip soluklanacağınızı düşünüyorsunuz. Ancak siz tepeye vardığınızda hava bozuyor, fırtına başlıyor. Romandaki karakterlerin yakalandığı fırtına sizi de tutuyor, çarpıyor, sallıyor. En sonunda, düştüğünüz yerden gökyüzüne baktığınızda, hayal meyal güneş ışığını yakalıyor gibi oluyorsunuz. Bunun bir Sait Faik Abasıyanık kitabı olduğunu, bu yüzden düştüğünüz yerden kalkabileceğinizi, sahile inip hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edeceğinizi ve yarın, yine tepeyi tırmanmak isteyeceğinizi biliyorsunuz. İlginç, ama gerçekten kitap bittikten sonra, yorulduğumu hissettim. Yine de bu yorgunluğun altında tuhaf bir duygu daha vardı. Medarı Maişet Motoru'nun üstünde fırtınayı atlatmıştım. Birtakım insanların hayatlarını gözlemiş, onların mutluluklarıyla şenlenmiş, acılarıyla dertlenmiştim. Fırtınaya kapılmış, ardında bıraktığı sahil gibi darmadağın kalmıştım. Yine de fırtına geçmişti ya, önemli olan buydu.

Teselli Puanı: 4,5/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...