Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi I: Konteyner Zaafı - İsahag Uygar Eskiciyan




Konteyner Zaafı - İsahag Uygar Eskiciyan

Editör: Bilge Sancı
Kapak Tasarımı: Gülay Tunç
Sayfa Sayısı: 77


Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalmaya devam ederken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için de kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek için elimden geldiğince iyi eserler hakkında konuşacağız. Bugün teselliyi, Konteyner Zaafı adlı öykü kitabında arayacağız.




Sarının sıcak tonu, hoş bir kaktüs çizimi ve elbette ilginç ismiyle insanı cezbeden kitabı, kitabevinin rafında ilk kez görür görmez almaya karar verdim. Bizimkisi ilk görüşte aşktı. Kendi adıma bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Arka kapaktaki tanıtım metninde''kara mizah'' ifadesini gördükten sonra da iyice rahatladım ve kitabı elimden bırakmadım. Birkaç gün sonra gerçekleştireceğim uzun otobüs yolculuğu için aradığım yoldaşı bulduğuma inandım.

Elbette bir kitaba, özellikle de ismini ilk kez duyduğunuz bir kitaba böylesine pozitif bir ön yargı ile yaklaşmak tehlikelidir. Beklentiyi artırmak, kitabın gerçek değerinin erozyona uğramasına neden olur. Onun için ''zor okur''u, gizlendiği yerden çıkarmak ve elimizdeki kitaba eleştirel bir gözle bakması için onu dürtmek elzemdir. Böylece, teselli arayışımızda sığındığımız kitabın bize yeni üzüntüler yaşatmasını bir nebze olsun engelleyebiliriz.

Ben de öyle yaptım. Otobüs, bulunduğum ilin sınırlarından çıktıktan sonra zor okuru da çağırarak Konteyner Zaafı'na başladım. En sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Teselliyi, bu kitapta buldum.

İsahag Uygar Eskiciyan'ın dili, çok canlı ve değişken bir dil. Kitapta yer alan öyküler, mizah ile tedirgin edicilik arasında gidip gelirken bu yolculuğu dil ile gerçekleştiriyor. Bu iki zıt (?) uç arasın gezinen öyküler, dilin açık uçluluğundan faydalanıyor ve anlatılana yeni bir katman daha ekliyor. Öykülerden hemen önce yer alan ''Kelimeler insanın düşündüğü şeyi mahvediyor, kağıt insanın düşündüğü şeyi gülünç hale getiriyor.'' alıntısı, belki de buna işaret ediyor. Çünkü henüz ilk öykü olan ''Beni Afiyetle Yemelerine'' isimli öyküyü gerek bu alıntı gerek de dilin değişkenliği düşüncemiz üzerinden okuduğumuzda aslında karşımızda aynı hikaye içerisinde yer alan iki farklı hikaye olduğunu görüyoruz. Bu hikayelerden biri tuhaf iken diğeri çok korkunç bir ihtimale işaret ediyor. Kitap boyunca da bu iki uç arasında gidip geliyoruz. Yazar, bizi salıncağa oturtmuş da hızlıca sallıyor gibi hızla sallanan salıncakta gidip geldiğimiz istikamette midemizde tuhaf bir duyguyla kalıyoruz. Uzun zamandır böyle bir kitap okumamıştım. Uzun zamandır hiçbir yazar, benimle böyle oynamamıştı.

Öyküleri okurken dahil olduğumuz oyun, yazarın da oynamaktan keyif aldığı ve keyif aldığını da bize gösterdiği bir oyun. Bunu, kimi zaman öyküyü keserek aslında bunu anlatmayabileceğini, sadece anlatmak istediği için anlattığını söylemesinde; kimi zaman da öykünün sonunu bir anda ve bu tercihini bize açıkça belli ederek getirmesinde görüyoruz. Bununla da kalmayan yazar, ''Pinti Yazarın Kahramanı'' isimli öyküde, okur ile yazar arasındaki farklılığı kırarak, oyunu farklı bir noktaya getiriyor. Kendisine okuması için bir romanını gönderen arkadaşının metnine yardımcı olmaya karar vermesini anlattığı bu öyküde, okura göz kırparak işin mutfağını görme heyecanını okura zerk ediyor. Devamında ne oluyor? Üzgünüm, yazarla yaptığımız gizlilik anlaşmasından dolayı bunu size söyleyemem. 

Özetle, İsahag Uygar Eskiciyan'ın öyküleri, anlattıkları ve bunu anlatma biçimiyle kendine ayrı bir noktada duruyor. Canlı ve güncel dili, öykü kurmadaki becerisi, hepsinden de öte öykü bitirme ve aslında bütün okuduklarının bir kurmaca olduğunu okura hatırlatmadaki yeteneğiyle önemli bir iş başarıyor. Bizim özelimizde, teselli arayışımızda, uğramaktan çekinmeyeceğimiz bir durak olmayı başarıyor.

Teselli Puanı: 5/5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...