Ana içeriğe atla

Kontrol Kalemi: Joachim Zelter - İşsizler Okulu


Yayıncı: İş Bankası Kültür Yayınları

Çeviren: Regaip Minareci

Editör: Başak Güntekin

Sayfa Sayısı: 157

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, "İşsizler Okulu" isimli romanda arıyoruz.

Bina yönetmeliğinde ve okul binasının çeşitli noktalarında asılı afişlerde bir cümle yer alır. 

Work is Freedom.

SPHERICON'a hoş geldiniz. O ne bir plan ne de bir programdır, bir tür sistemdir. SPHERICON'da bir okul günü sabah saat 6.15'te başlar, gece 23'te sona erer. Kursiyerlerin hiç boş zamanı yoktur. Çünkü SPHERICON'da boş zaman yoktur. Zaman bölünmüştür: Eylem zamanı, yapma zamanı, iyileştirme zamanı, yeni başlangıçlar zamanı, öğrenme zamanı, düşünme zamanı, düşünce tarzını değiştirme zamanı, kesintisiz başvuru çalışması zamanı...

SPHERICON, kursiyerlere en iyi CV'nin nasıl hazırlanacağını öğreten bir okuldur. İşin değil, iş aramanın öğretildiği bir tesistir. Dikkat çekici CV nasıl hazırlanır, geçmişin hoşa gitmeyen detayları nasıl değiştirilir, potansiyel iş verenlerin beğenisi nasıl kazanılır, hepsini SPHERICON'da öğrenirsiniz. Önemli olan bir işinizin olmasıdır. Bunun için tesisin her yerinde günün her saati, her bölümde ayrı bir karakterin iş arama macerasının gösterildiği "Job Quest" sürekli gösterilir. Arayış önemlidir.

Öyledir. Çünkü devir değişmiştir artık. Yirminci yüzyılın kampları, çalışmanın bireyi özgürleştireceğini ilan ederken yirmi birinci yüzyılda birey artık özgürleşmiştir. Çünkü çalışmak özgürlüktür. Veya özgürlük, çalışmaktır. 

Cümle, tersten de geçerli: Freedom is Work.

Artık dönüşüm tamamlanmıştır. Yeni bir çağa geçilmiştir ve ihtiyaç duyulan artık sadece çalışan insan değildir. İş arayan insana da ihtiyaç vardır. Bunu ne kadar profesyonel yapabilirse o kadar iyi. Çünkü çalışan, ensesinde her zaman iş arayanın soluğunu hissetmelidir ki daha çok çalışsın. İşini kaybetmesin.

Bu oyunda hedef, yalnızca bir iş pozisyonunu ele geçirmek değil, aynı zamanda başkasının elinden almak... Olabilecek en maceralı yollardan işyeri sahiplerini dinliyor ve gözetliyorlar, şifreleri kırıyor, başkalarının e-postalarına bakıyor, küçücük bir dikkatsizlik, bir zayıf nokta arıyorlar... Sonra bir anda can alıcı butona basıyorlar: "Job Attack."


Yakın gelecekte geçen İşsizler Okulu, konusu ve girişiyle okuru heyecanlandırıyor. Umut verici girişle birlikte ilk dikkat çeken, yazarın okurla hikaye arasına mesafe koyan üslubu. Okurla hikaye arasına SPHERICON giriyor. Onun bürokratik duvarlarına çarpıyor, sıkı planlanmış programının arasından hikayeye sızmaya çalışıyorsunuz. SPHERICON'un hikayesini okuduğunuzu düşünüyorsunuz. Kaldı ki yazar, SPHERICON'un hikayesinin nasıl anlatılacağını da açık açık söylüyor:

SPHERICON üzerine bir kitap yazılacak olsa, içinde gerçek insanlar olmazdı, insan figürleri bile olmazdı, olsa olsa değişken özgeçmişlerden parçalar ya da hayali bölümler olurdu... Karakterlerinin çoğunun bir isme bile ihtiyacı olmazdı. Olsa bile bunları mütemadiyen takas etmek ve değiştirmek için olurdu... Dili, SPHERICON dili olurdu: Yönetmen komutu gibi, özlü ve kısa. Yönetmen komutu kısalığına indirgenmiş hareketler ve yorumlar. Sürekli şimdiki zamanda kalan bir dil.

Özlü ve kısa. İşsizler Okulu'nu tarif edecek iki iyi kelime. Gerçekten kitabın yarısına kadar bırakın kahramanı, bir kahraman adayını bile görmüyorsunuz. Göreceğinizi de düşünmüyorsunuz. SPHERICON ve oradaki eğitmenlerden olan Fest tüm sahneyi kaplıyor. Ancak Fest bile bir karakter olarak orada değil, komutu verecek yönetmen olarak bulunuyor. Kursiyerlere nasıl iyi CV hazırlayacaklarını anlatıyor. Sürekli ve ısrarlı sorularla onları zorluyor.

İkinci yarıdaysa kitap farklı bir yöne sapıyor. SPHERICON'daki iki kursiyer Karla ve Roland, görmeyi umduğumuz distopyanın sonunu getirecek karakter adayları olarak beliriyor. Ancak sadece aday olarak kalıyorlar. Bir anda hızlanan tempoya ne yazık ki yetişemiyorlar. Öyle ki Roland'ı bir noktadan sonra görmüyoruz dahi. Bunun nedenlerini düşününce aklıma yalnızca kitabın başında hoşuma giden üslup geliyor. Bu farklı üslup, SPHERICON'u anlatmaya çok uygun. Ancak bir karakteri tasvir etmeye o kadar da uygun değil. Karla'yı anlatırken dahi soğuk, mesafeli kalıyor. Bu, belli ki bilinçli bir tercih. Ancak Karla'yla aramıza giren mesafe, kitabın vurucu olması gereken finalini de uzaktan izlememize, Karla'nın gördüğü manzarayı onunla görememize neden oluyor. Çalışma kamplarının modern (ancak elbette çağa uygun olarak değiştirilmiş) halini okuduğumuz romanda yine geçmişi hatırlatan bu finalin çok daha vurucu olması gerekirdi. Bu nedenle kitap, ne yazık ki tat kaçırabilecek bir final yapıyor.

Yine de ilginç bir okuma deneyimi sunması açısından şans verilmesi gereken bir eser.

Teselli Puanı: 3/5 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben

Haftalık Rapor Özel Bölüm

Zaman akıp gidiyor. Geçen hafta bu zamanlar Berlin'de geziyorduk. Müzeleri ziyaret edemeyeceğimiz tek günü dışarıda geçirmeye karar vermiştik. Yürüdük, yürüdük. Checkpoint Charlie'yi, Kreuzberg'i, East Side Gallery'i gördük. Normalde bu satırlara birkaç fotoğraf eşlik edecekti. Bilge'nin çektiği, buraya koymak için özenle seçtiğim fotoğrafların olduğu telefonumu cumartesi gecesi kırdığım için -birazdan o kısma da geleceğiz- sizi yalnızca bu satırlarla karşılayabiliyorum. Gerçi zaten bu yazının da bir Berlin rehberi olma ihtimali yok. Ancak normal bir hafta da olmadığı için, biraz rutinden çıkarak bu hafta özel bir haftalık rapor yazmak istedim. Karşınızda geçen haftadan birkaç not. (Bütün rutini terk etmiyoruz tabii. Ekrana bakma sürem muhtemelen uzundu, çünkü Google Maps'te bolca vakit geçirdiğim bir haftaydı.) Ne Yaptın? Gezdim. Berlin'deki sınırlı günlerimizin bir dakikasını bile boşa geçirmeden, görebileceğimiz her yere gitmeye çalıştık. Ne yazık ki her