Yayıncı: İletişim Yayınları
Editör: Tanıl Bora
Kapak: Suat Aksu
Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, "Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin" isimli romanda arıyoruz.
Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyle karşımıza çıkıyor. Eseri bırakıp bir kez daha ortadan kayboluyor. Aralıklarla bu döngü tekrarlanıyor. Ancak her seferinde ne yapıyorsa daha iyi yapıyor olarak geri dönüyor. Bir dahaki görüşmemize kadar, bilgeliğini ve üslubunu daha ne kadar sadeleştirebilir, sanki onun peşine düşüyor. İlk bakışta oldukça rahat yazıldığı düşünülebilecek, derinliğinin ise ancak sonradan anlaşılabileceği bir tarz bu. Barış Bıçakçı'nın her eserinde bir adım daha ileri taşıdığı bu yeteneği, -şimdilik- son romanında da bizi karşılıyor; bu sefer yanında birtakım sürprizleri de var.
İyi bir roman insanı önce evcil bir kediye, sonra da ontolojik bir meseleye dönüştürüyormuş, bunu sizden öğrendim.
Evcil bir kedi gibi kuruluyorsunuz kitabın başına. Ama hayır, birkaç sayfa içinde yazarın size hazırladığı sürprizle karşılaşıyorsunuz. Halis Bey ile tanışan Ayşe, onun notlarından yola çıkarak hazırlamak istediği ansiklopedi çalışmasına yardımcı olma teklifini kabul ediyor. Ardından ansiklopediden bir madde okuyorsunuz. İzleyen bölümde ise Halis Bey, sizin de biraz önce okuduğunuz maddeye ilişkin düşüncelerini Ayşe'ye anlatıyor. Aslında hepsi, elbette Barış Bıçakçı tarafından yazılıyor; ancak kendisini bir adım daha geriye çekerek araya ödüllü bir öykücü olan Ayşe'yi yerleştiriyor. Bu adımla okurla arasına bir set koyduğu anlamına gelmiyor ama. Sanki Ayşe aracılığıyla okurla daha iyi iletişim kuruyor. Hatta ansiklopedi maddelerinin Halis Bey'in notlarından yola çıkılarak yazıldığı düşünüldüğünde sanki bu iki karakterin yardımıyla okura çok daha rahat ulaşıyor. Söylemek istediklerini bu iki karakterden süzerek karşımıza çıkarıyor. Bir ortak çalışmanın eseri olan ansiklopedinin neye hizmet ettiğini de böylece ortaya koyuyor.
Oysa Ayşe maddeleri yazdıkça aslında Halis Bey'in ansiklopedisiyle, insanları yargılamadan anlamak mümkün mü, sorusuna cevap aradığına inanmaya başlamıştı.
Çok zor elbette. Nitekim Ayşe de Halis Bey'i anlamak da zorlanıyor. Üstelik gerçekten her şeyi anlamak zorunda olduğumuzdan da emin olamıyor. Ona göre anlamanın bir adım ötesi affetmek, ancak Ayşe bazı şeyleri affetmek istemiyor. Geçmişini, ailesini ve hayatını daha iyi bildiğimiz Ayşe'nin neden böyle düşündüğünü anlayabiliyoruz. Bu nedenle ister istemez Halis Bey'e dönüyoruz. Onun neden anlamak istediğini sorguluyoruz. Hakkında daha az bilgiye sahip olduğumuz Halis Bey'in neden bu ansiklopedi fikrine takıntılı bir şekilde bağlandığını merak ediyoruz, Ayşe de merak ediyor. Onun kendince cevapları var.
Halis Bey'in ansiklopedisi bir avuntular ansiklopedisiydi.
Ülkenin yakın geçmişindeki olaylara gönderme yapılan yerlerde yalnızca birkaç sayfada şahit olduğumuz haksızlıklara yer veriliyor. Ancak Halis Bey, gerçekten buradan mı yola çıkmış? Ayşe'nin yorumu dışında, bunu söyleyemiyoruz. Ayşe dahi kendi yorumundan emin olamıyor. Ansiklopedinin maddelerine baktığımızda da karar veremiyoruz. Çünkü gündelik hayatın detaylarına ilişkin, üstelik henüz tamamlanmamış bir metin okuyoruz. Halis Bey'in notlarının Ayşe'nin gözünden satırlara dökülmüş hali, Halis Bey'in öğrendiklerini gösteriyor bize. "Anlam"ı, "Mübalağa"yı, "İyilik"i, "Şiir"i, "Roman"ı ve nicelerini farklı bir açıdan Halis Bey ile birlikte öğreniyoruz, ilk defa.
Sakin sakin ilerliyor ve bitmesi gerektiği anda bitiyor kitap. Biraz daha kısa olsa yarım kalmış hissettirebilir, biraz daha uzun olsa boğabilirdi. Ama ne yarım kalmış hissettiriyor, ne de sıkıyor. Sağlam adımlarla yolculuğunu tamamlayıp veda ediyor. Arkasında ansiklopedinin diğer maddelerine duyulan merak ve Barış Bıçakçı'yı anadilimizde okumanın getirdiği büyük bir şükran bırakıyor.
Dünyayı yeniden mümkün ve okunaklı kılan bir sözcüktür. Anadilinizde duyduğunuz bir sözcük.
Teselli Puanı: .../5
Yorumlar
Yorum Gönder