Kötü Okur İyi Bir Okurla Karşılaşınca Ne Hisseder?

Başlarken Not

Merhaba, bu satırları okuyorsan kararsızlığımı sona erdirip ''Kontrol Kalemi'' başlığı taşımayan bu metni yayınlamaya kendimi ikna etmişim demektir. Aslında aklıma gelen ilk fikir, bu metni ''Hasar Kontrolü'' altında yeni bir başlıkla yazmaktı. Çünkü ilk yazdığım, birazdan okuyacağın metnin değişiklik geçirmemiş halinin Kontrol Kalemi başlığını taştığını düşündüm. Daha önce Kontrol Kalemi başlıklı bir yazı okuduysan esas amacımın okuduğum kitapları değerlendirmek olduğunu anlamışsındır. Ancak en son okuduğum ''Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir'' isimli romanın değerlendirmesini yazdığım zaman farklı bir şeyin ortaya çıktığını gördüm. Esas derdimin kitabı değerlendirmek olmadığını, okurlukla alakalı düşüncelerimi yazarken bu kitabı kullandığımı düşündüm. Belki de bu yüzden, kitaba haksızlık etmemek için yeni bir başlık düşündüm. Dediğim gibi ilk aklıma gelen Hasar Kontrolü oldu. Ama iyi bir başlık olup olmadığından emin olamadım. O halde okurlara sormalıyım diye düşündüm. Başlık konusunda fikirlerine açığım, bu konuda bana ulaşırsan sevinirim.


Okur Okurla Birlikte

Bir okur olarak, bir sonraki kitabımı seçerken en çok başvurduğum kaynak başka okurlardır. Okumaya hasbelkader başlamış olduğum için okuma rotamı bulmak, başlangıçta zordu. Çok satan kitaplarla başladım, yabancı polisiye kitaplarını bayılarak okudum, ''cool'' karakterli romanları elimden bırakamadığım zamanlar oldu. Sonra bir gün polisiye çok satanlardan sıkıldığımı fark ettim. ''Farklı'' kitaplar okuduğunu gördüğüm bir yakınımızın Murathan Mungan'ın yakında çıkacak olan kitabı ''Şairin Romanı'' için çok uzun zamandır beklemekte olduğunu anlatan Facebook gönderisinden sonra ben de kitabı merakla beklemeye başladım. Çıktığı gibi de okudum. Büyülendim. Başkalarının da büyülenmesi için kitabı önermem gerektiğini düşündüm. Belki de Facebook gönderisiyle kitabı almaya beni ikna eden yakınımıza özendim, bilmiyorum. Neticede kitabı, okuldan bir arkadaşıma ödünç verdim. Okumanın birlikte yapıldığında güzelleşeceğine inanıyordum.

Okur Okura Karşı

Yanıldığımı gördüğümü söylemeyeceğim. Sadece zamanın şartları nedeniyle tek başına okumaya alıştım. Üniversite sınavına hazırlanıyorduk, çözülmesi gereken çok sayıda test, binlerce soru vardı. Dersler vardı; dershaneler, kurslar vardı. Okumayı erteleyen arkadaşlarım oldu. Benim için okumak, daha şahsi bir eyleme dönüştü.

Bu yalnızlaşmanın pek iyi olmadığını çok geç fark ettim. Bir kere kendimi diğer okurlardan soyutladığım için kendi okuduklarıma gereğinden fazla değer verdim. Daha en başta, okuyor olmanın çok özel bir şey olduğunu, bir okur olarak diğer insanlardan farklı olduğuma ikna oldum. Benim kadar okumayan, benim okuduklarımı okumayanları eksik okurlar olarak kabul ettim. Üç sene boyunca okur kibrinden çektim. Okur kibri, bir okurun başına gelebilecek en kötü şeydir. Okurun kendini kapatmasına, hep aynı isimler, eserler üzerinden yolculuğuna devam etmesine, aslında kaybolup sürekli çemberler çizmesine neden olur. Bu sırada diğer okurlarla da karşılaşır. Onları değerlendirir, eleştirir ve küçük görür. Okurun karşısındadır; kendi okuduklarını okumadıkları, okumadan fikir sahibi olduğu kitapları okudukları için. Bir kötü/iyi okur ayrımı vardır. Elbette kendisi iyi okurdur, diğerleri ise kötü okur. Çünkü ''x okuyor, y'yi hiç okumamış''.

Kötü/İyi Okur Ayrımı Üzerine

Bu ayrım konusunda ne düşünürsünüz, bilemem. Okurluğun sınıflandırılması konusunda farklı zamanlarda farklı düşüncelerim oldu. Bir süre, iyi okurun sürekli okuyan okur olduğunu kabul ettim. Bir süre, iyi okurun nitelikli eserler okuduğunu kabul ettim. Bir ara okumaya zaman ayırmayı başarabilen herkesin iyi okur olabileceğini düşündüm. Bu aralar böyle bir ayrımın anlamsızlığı üzerine düşünüyorum. Selçuk Altun'un ''Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir'' romanını bu anlamsızlığı düşünürken okudum. İlginçtir, daha ilk bölümlerde, ayrımın anlamsız olabileceğine dair düşüncelerimi unutarak aklıma Altun'un iyi bir okur olduğu geldi. Kendisini ve baş karakterini Alberto Manguel'le bir arada hayal ettim. Kitap boyunca, iyi okur olan baş karakterimizi kıskandım. Belki hala iyi okurluğun ne olduğunu söyleyemem ama size iyi okurları gösterebilirim. Özellikle bu kitabı bitirdikten sonra, çevremde pek çok sayıda iyi okur olduğunu fark ettim.

İyi Okurun Peşinde

Kitap, ilk yarısı itibarıyla bir kitap severin hayatını anlatıyor. Bunu yaparken bir başvuru kitabı olmayı oluyor. Yalnızca yeni yazarlar açısından değil; sanatın diğer alanları için de kitap, güzel bir kaynakça ve başlangıç listesi işlevi görecektir. Baş karakterimizi okurken onun okuduklarını görüp heyecanlanacak, okumaya bu kadar vakit ayırabilmesine şaşıracak, kıskanacak ve daha fazla okumak için şevkleneceksiniz. Şanslısınız, bir sonraki kitabınızın seçerken faydalanabileceğiniz sayfalar önünüzde duruyor olacak.

Sayfalar boyunca devam eden okurluğa övgü, bir noktada baş karakterimizin anonimleşmesine yardımcı oluyor. Bu satırları yazarken, baş karakterin adını hatırlayamadığımı ancak Çela, Halis Silah, K. Ant gibi karakterlerin isimlerini kolaylıkla anımsayabildiğimi fark ettim. Belki de bunun sebebi, baş karakterimiz üzerinden iyi okurun portresini çizmek. Elbette, bir romanda olmanın sağladığı avantajlar var. Maddi konuların kolaylıkla aradan çıkarılması, belki de bunlardan -şu an içinde bulunduğumuz şartları düşündüğümüzde- en önemlisi. Gerçi bu durumun altyapısı Halis Silah karakteriyle atılıyor ancak çözümün üzerinde çok durulmaması, meseleyi farklı bir noktaya çekiyor. Elbette, yazarın amacı bir insanın kendisine nasıl iyi bir gelecek kurduğunu anlatmak değil. Çok daha farklı, iyi okurların birbirlerini bulduğu bir bulmaca kurmak. ''Dünyanın en iyi yazarını tanımak ister misin?'' gibi her okurun peşine düşeceği iyi bir soruyla, ilgi çekici bir yan karakter ve onun hikayesiyle kitabın ikinci yarısı, merak öğesini de yanına alarak sizi kitabın sonuna taşıyor. Görece az sayıda sayfada elinize çözülmüş bir gizem bırakması, yazarın bir başarısı. Üstelik bunu yapmasına aslında hiç gerek yok. Gerçekten de karakterimizin gizemle karşılaştığı sayfaları okuyunca şaşırdım. Bunun beklemiyor olmamın yanı sıra, bir bölüm önce karşılaştığımız ilginç kiracılık halinin, yalnızca edebi bir hoşluk olarak düşünülmemiş olması da şaşırmamda etkiliydi. Yazar, karakterini bir oyunun içine almadan, beni oyuna dahil etmeyi başarmıştı.

Sürprizi bozmayacağım, dünyanın en iyi yazarını size söylemeyeceğim. Dünyanın en iyi okurunun kim olduğunu düşünmenizi de istemeyeceğim. Önce kitabı okumanızı, ardından da etrafınızdaki iyi okurları düşünmenizi isteyeceğim. Ben kendi iyi okurlarımı kıskanıyorum. Ancak oralarda olduklarını bilmek kendimi iyi hissettiriyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haftalık Rapor 6

Haftalık Rapor 5

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)