Ana içeriğe atla

Bu Bir "Sınav Döneminde Hayatta Kalma Rehberi" Değildir.

Coğrafyamızın kimi bölgelerinde yılda dört, kimilerindeyse yılda yalnızca iki kez denk gelebileceğiniz, sadece birkaç hafta süren, ancak deneyimleyenlerin üzerinde kolay kolay silinmeyecek izler bırakan, ilk defa işiteceklerin "bu mu yani" diyebileceği bir fenomen vardır: Hukuk fakültesi sınav dönemi.

Bu görece nadir bir deneyimde neler yaşandığı, halk arasında kulaktan kulağa yayılagelmiştir. Haftalar, belki aylar öncesinden okunmaya başlanmasını gerektirecek kadar biriken notlar, buna rağmen her hafta bu yığına hatrı sayılır miktarda katkıda bulunan hocalar, ders programının kuytularında gerçekleştirilmeye çalışılan pratikler, yetişmeyen dersler, ne zaman dolduğu meçhul kütüphaneler, zaman-mekan algısını bozacak kadar uzun sınavlar, fizyolojik problemlere neden olacak kadar yazmanızı gerektiren sorular, kepçeyle verilen cevaplara rağmen çay kaşığının ucundan damlamış gibi hissettiren notlar... Hepsine eşlik eden kahve, bitmeyen yorgunluk, stres, kaygı, korku ve daha nice duygu da cabası.

Söylenenlerin bir kısmı bariz abartıdır, diğer kısmı ise hakikatin ufak bir zerresini dahi göstermez. Bu yazıda yazılanların da bir kısmı abartı, diğer kısmı uydurmadır. Kulağınıza gelenlerin bir kısmı sadece rivayettir. Rivayetlerin böyle yayılagelmesinin sebebi ise şudur: Sınav dönemini atlatanın deneyimi, bir diğerinden farklıdır. Kimi zaman herkesi etkileyen özel anlar yaşansa da sınav deneyimi, her sınav için ayrı; her öğrenci için eşsizdir. Bu nedenle korkulur zaten.

Üç haftalık (belki bir aylık) bir Sisyphos deneyimidir. Bütün bir günün yorgunluğuyla yatağınıza uzandığınızda ertesi gün sizi neyin beklediğini bilirsiniz. Medeni'dir, İdare'dir, Usul'dür, farklı isimlerle karşınıza çıkan kayayı günün sonuna kadar itersiniz. O kaya her gün değişir, kayayı itme eylemi değişmez. İtmeye çalıştığınız kaya kıpırdamaz bazen. Bazen de kayanın altında kalırsınız. Kendinizi suçlarsınız, kayayı suçlarsınız, kayayı oraya koyanı suçlarsınız. Kayayı sonsuza kadar itecekmişsiniz gibi gelir. Hukuk fakültesini bırakan ünlü isimleri anladığınızı düşünür, okulu asla bitiremeyeceğinizi düşünürsünüz. Elm sokağında mahsur kalmış gibi hissedersiniz. Ama o kutlu gün geldiğinde -ki her zaman gelir-, yanıp yıkılmış şehrin harabelerinden doğan güneşe bakıp hayatta kalmanın tadını çıkarırsınız.

Coğrafyamızın kimi bölgelerinde yılda dört, kimilerindeyse yılda yalnızca iki kez denk gelebileceğiniz, sadece birkaç hafta süren, ancak deneyimleyenlerin üzerinde kolay kolay silinmeyecek izler bırakan, ilk defa işiteceklerin "bu mu yani" diyebileceği bir fenomen vardır.

Hakkında söylenenlere bakmayın, çok takılmayın. Bunlara takılacak vaktiniz yok, yetişmesi gereken konular var. Derslerinize çalışın. 


Unutmadan, sınavlarınızda başarılar dilerim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sınavlar İçin Tavsiyeler (Evet, Sınavlardan Sonra)

Acısıyla tatlısıyla bir sınav döneminin daha sonuna geldiniz, tebrikler. Artık derin bir nefes alabilir, vize sonuçlarını beklemeye başlayabilirsiniz. O da ne? Henüz sınav döneminiz bitmeden birkaç sınav açıklandı bile. Test sınavlarının yalnızca sizin için değil, hocalarınız için de avantajları var.  İşte onlardan birini görmüş oldunuz. Notlarınız beklediğiniz gibi gelmedi. Halbuki siz yazmıştınız. Zaten çalışmıştınız. Belli ki hocanız zor sordu, anlatmadığı yerden sordu, vs. Ya da belki de kağıtları okumadı. Asistanına okuttu, rastgele puanlama yaptı, kağıtları havaya atıp ters düşenlere yüksek verdi. Belki de hoca size taktı. Zaten şüpheleniyordunuz, derste size kötü kötü bakıyordu. Aa, derse gelmediniz. O zaman derse gelmediğiniz için de takmış olabilir. Bunların hepsini düşündünüz, düşündükçe daha da ikna oldunuz ve hocaya e-posta atmaya karar verdiniz. Ama nasıl yazacağınızı bilmiyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Sizin için aşağıya bir örnek bırakıyorum: "Merhaba Sayın Hocam, Ben ...

Pratiklerde Hayatta Kalma Rehberi

Başlarken Not:  Neredeyse bir sene önce, vize sınavlarından sonra, sınav dönemi boyunca üzerine düşündüğüm metni blogda paylaşmıştım. Bu yazı,  o yazının  devamı. Bu nedenle önce o yazıyı okumanız daha iyi olacaktır. Çünkü orada yer alan tavsiyeler, doğal olarak burada yer almayacak. Bu yazıda daha spesifik olarak sınav gözetmenliği boyunca dikkatimi çeken durumlara ilişkin tavsiyelerde bulunacağım. Aslında daha çok söyleneceğim ama öyle söyleyince pek hoşunuza gitmiyor, "sen kim oluyorsun" itirazları ve diğer daha kötü anmalarla kulaklarım çınlıyor. Notun Notu: Yazıya başlarken niyetim gerçekten de sınavlar hakkında tavsiye verdiğim ikinci bir yazı yazmaktı. Ancak soru çözümüne yönelik pratik derslere ilişkin söyleyeceğim çok sözüm varmış. Ayrı bir yazı oluşturacak hacme ulaşınca önce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Yazmak için yola çıktığım yazı da haliyle ertelendi. Sınavlardan önce yetişir mi, bilemiyorum. Gerçi ilk yazıyı düşünürsek yetişip yetişmemesi o kadar da...

Kontrol Kalemi: Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yayıncı:  İletişim Yayınları Editör:  Tanıl Bora Kapak: Suat Aksu Sayfa Sayısı : 131 Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, " Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin " isimli romanda arıyoruz. Zaman zaman Barış Bıçakçı uğruyor hayatlarımıza. Bir anda yeni romanının geleceği haberini alıyor, o güne kadar bekliyor, çıktığı gibi okuyor, böylece onu dinlemiş oluyor ve ardından kendisini uğurluyoruz; bir sonraki eserine kadar. O da iki eseri arasındaki süreçte ortadan kayboluyor, hiç görünmüyor, haber vermiyor; sonra bir anda yeni eseriyl...