4 Temmuz 2025 Cuma

Evernote Temizliği III

 Merhaba.

Makaleler için not tutma uygulaması arayışım çok kısa sürdü ve Evernote uygulamasında karar kıldım. Google hesabımı bağlayıp hızlıca not almaya başlayacaktım ki Notlar sekmesinde 2017'den kalan birkaç not olduğunu fark ettim. Meğer 2017'de bir süreliğine Evernote kullanmış ve "Anlık Parçalar" başlıklı paragraflar yazmışım. Kimisi öykü fikri kimisi gelişigüzel bir paragraf. Hiç tamamlanamayacak halde olanlar ile okurken sıkıldıklarımı direkt çöp kutusuna gönderdim. Kalanları ise buraya aldıktan sonra diğerlerinin yanına göndereceğim. Önden buyrun.

Anlık Parçalar II 
Horultunun kaynağı belli, sebebi hakkında muhtelif görüşler var: Kimi yorgunluk diyor, kimi sebebin yerini yadırgama olduğunu savunuyor. Diğer yandan burunda et olduğunu savunanlar ile uygun uyku pozisyonunun alınmadığını iddia edenler arasında gözle görülebilen ve gittikçe artan bir gerginlik var. Horultunun kaynağı bütün bunlardan habersiz, - hoş, haberi olsa da umrunda olmazdı herhalde - yüzyıllık uykusundan uyanmaya hazır bir volkan gibi gürüldüyor. Nedense sonra susuyor, en azından dinleyenler öyle düşünüyor. Esasında bir an için es verse de bunun şaheserini icra etmeye başlaması için hazırlanması gereken süre olduğunu fark etmek yalnızca birkaç dakika alıyor. Boğazını temizliyor, nefesini kontrol ediyor ve yüksekten bir tonla horultuya başlıyor. Içeridekiler, bir şaheserle karşı karşıya olduklarını anladıkları an, tartışmayı kesiyorlar. Herkes anın tadını çıkarmak istiyor, uykulu gözler feryat figan, kulaklar ağlamak için nereye başvuruda bulunmaları gerektiği konusunu konuşuyorlar. Burunlar ise, hallerinden memnunlar. Burunluğun keyfini, yıllar sonra sürmeye başladıklarını düşünüyorlar.

Horultu devam ediyor, bu sefer daha ritmik. Öyle ki ıçeridekiler ritmi fark ettikleri gibi kafalarını çalıştırıyor. Fark edildiğini anlayan kaynak, bir anda horultuyu kesiyor. Bir süre merakta bırakıyor herkesi. Kendisinden umutlarını kesenler oluyor. Ancak o, bin yıllık sürgününden dönen bir mesih gibi dönüyor, bu sefer daha bir içli, duyguları harap etmek istercesine başlıyor. Müritler, yerlerinde hazır. Dönüşü kutlamak ve törenler yapmak istiyorlar. Horultu hepsini selamlıyor, eski alışkanlığıyla gücünü hissettiriyor. Ancak hemen sonra kesiliyor, güçten kesiliyor, öksürük orduları horultunun müritlerine seslendiği sarayı basıyor.
Hiç direnen olmayınca zafer kolay oluyor, bir zamanların muzaffer horultusu her şeyini kaybediyor. Kazanan, bir burnu tutan iki parmak oluyor. (10 Eylül 2017)

Evernote Temizliği II

Merhaba.

Makaleler için not tutma uygulaması arayışım çok kısa sürdü ve Evernote uygulamasında karar kıldım. Google hesabımı bağlayıp hızlıca not almaya başlayacaktım ki Notlar sekmesinde 2017'den kalan birkaç not olduğunu fark ettim. Meğer 2017'de bir süreliğine Evernote kullanmış ve "Anlık Parçalar" başlıklı paragraflar yazmışım. Kimisi öykü fikri kimisi gelişigüzel bir paragraf. Hiç tamamlanamayacak halde olanlar ile okurken sıkıldıklarımı direkt çöp kutusuna gönderdim. Kalanları ise buraya aldıktan sonra diğerlerinin yanına göndereceğim. Önden buyrun.

Anlık Parçalar III
İki, bilemedin üç farklı kalıbı var. Nefeslenmek için verdiği kısa molaların dışında aynı tekdüze ses tonuyla sürekli olarak bu kalıpları tekrarlıyor. Sesi farklı amaçlar için kullanıma müsait olsa da bunun farkında olduğunu hiç sanmıyorum.
Bazen sanki aklına takılmış gibi bazense en çok o kalıbı sevdiğini belli etmek ister gibi tek bir kalıpta duruyor ve en az on kere üst üste aynı kelimeleri söylüyor. İster istemez yaptığı bu işin bütün hayatını etkilediğini düşünüyorum. Çocuklarına aynı kalıplarla bağırıyor, eşine aynı kalıplarla sesleniyor, arkadaşlarıyla aynı kalıplarla konuşuyor. Kızdığında homurdanması, sevindiğinde kıkırdaması, şaşırdığında damağından gelen ufak şaklama, hep aynı kalıpların üzerinde çok çalışılmamış birer kopyaları. Aynı tok ses, kalıplarını bozmadan yaşamına devam ediyor. Buna yaşamak denebilir mi, emin değilim. Çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım adamı göremiyorum, önümde yalnızca "Oran, Oran, Oran" veya "Yıldız-Oran, Yıldız-Oran, Yıldız-Oran" kalıpları duruyor. Kalıplar, havada kendi kendilerine süzülüyor, parkın güvercinleri arasına karışıyor. Ancak adam görünmüyor, yok işte, kaybolmuş. Sanki her hecede adam biraz daha silikleşmiş ve yıllar önce geride kendisinden hiçbir şey bırakmayarak kaybolmuş. Öylece, hiç varolmamış gibi. Yerini kalıplara bırakmış.

İşin kötüsü, kimse adamın kaybolduğunu anlamamış. (13 Eylül 2017)

Evernote Temizliği I

Merhaba.
Makaleler için not tutma uygulaması arayışım çok kısa sürdü ve Evernote uygulamasında karar kıldım. Google hesabımı bağlayıp hızlıca not almaya başlayacaktım ki Notlar sekmesinde 2017'den kalan birkaç not olduğunu fark ettim. Meğer 2017'de bir süreliğine Evernote kullanmış ve "Anlık Parçalar" başlıklı paragraflar yazmışım. Kimisi öykü fikri kimisi gelişigüzel bir paragraf. Hiç tamamlanamayacak halde olanlar ile okurken sıkıldıklarımı direkt çöp kutusuna gönderdim. Kalanları ise buraya aldıktan sonra diğerlerinin yanına göndereceğim. Önden buyrun.

Anlık Parçalar IV
Pırıl pırıl parlayan ayakkabısının ucunda ufak bir leke. Kim bilir, kimlerin arasından geçmeye çalışırken nereye çarptı ayağını da o ufak lekeyi de aldı yanına? Biz bu durumu çok naif bir tesadüf gibi anlatan bu satırları yazınca kafasını kaldırıp bize bakıyor. Bu durumdan memnun olmaması gerektiğini düşünüyor, öyküde bir söz hakkı varsa, kendisini memnuniyetsiz tasvir etmemizi istiyor. Çünkü sabah boyadığı ayakkabısının üzerine, daha gün yolunun yarısına gelmeden bir leke gelip yerleşmiş. Bu yüzden lekeyi işgalci gibi anlatmamızın daha doğru olacağını düşünüyor, ama bizden çekindiği için ağzını açmıyor. Bir şekilde bunları düşünebiliyor olmaktan memnun, bizimle zıtlaşıp bu ayrıcalığından mahrum bırakılmak istemiyor. Nedense çok yakın hissettiği birtakım kişilerin geçmişte aynı duruma düştüklerini, isyan ettikleri için dipsiz ve karanlık bir kuyuya gönderildiklerini hatırlıyor. Ürperiyor. Kendini yapayalnız hissediyor, konuşacak kimsesi yok. Bizi saymazsak tabii, ancak bizimle de konuşmaya cesareti yok. Dahası bunun mümkün olup olmadığını, en kötüsü o konuşmak istese bizim isteyip istemeyeceğimizi bilmiyor. Onu değersiz bulma ihtimalimizi düşünmek istemiyor.

Bir zamanlar, kendini yalnız hissetmediği zamanlar, bizim orada olmadığımızdan emin. Ne zaman ki bizim tarafımızdan keşfediliyor, o zaman yavaş yavaş yalnızlaşıyor. Çevresindeki herkes kayboluyor, kendini parçası saydığı bütün dağılıyor. İşte, çok bariz ki şimdiki yalnızlığı bizimle alakalı. Bunu fark edince bir daha ürperiyor, omuzları titriyor.

Hürmet ettiği, içten içe sevdiği yaratıcısının yakınlarına yaptıklarını düşününce kendisini berbat hissediyor. Bir şeylere ihanet ettiğini, kötü adamla işbirliği yapıp arkadaşlarını yüz üstü bıraktığını ve onların dipsiz kuyuya gönderilmesine neden olduğunu anlıyor. Onun suçu elbette. Bu kadar keskin bir karaktere sahip olmasa, kendi hikayesinin deminin geldiğini bize hissettirmese bunların hiçbiri olmaz, üzerinde çalıştığımız onca karakteri bir kalemde kuyuya atıp onun hikayesini dinlemezdik. (14 Eylül 2017)

3 Temmuz 2025 Perşembe

Kontrol Kalemi: Robert Graves - Ben, Claudius


Yayıncı: İş Bankası Kültür Yayınları

Çeviren: Dost Körpe

Editör: Gamze Varım

Sayfa Sayısı: 528

Okunacak kitap fazla, okumak için gereken zamanımız ise az. Üstelik, zamanımız gittikçe azalırken okunmayı bekleyen kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elimizde sihirli bir değnek olmadığı için kalan sınırlı vaktimizi iyi eserlerin peşinden koşarak, kötü eserlerden ise kaçarak geçiriyoruz. Koşunun yorgunluğunu atmak ve kötü eserler karşısında ihtiyacımız olan teselliyi bulabilmek içinse elimden gelen, teselli için önerilebilecek iyi eserlerin peşine düşmek. İşte bu yüzden bugün teselliyi, "Ben, Claudius" isimli romanda arıyoruz.

Roma İmparatorluğu hakkında çok sık düşünen biri değildim. Derste imparatorluğun son zamanlarını ve feodal döneme katkılarını anlatmadan önce düşünür, aralıklarla da Roma tarihi üzerine okur, izlerdim. Ancak son birkaç aydır daha sık düşünür oldum. Önce HBO'nun muazzam ötesi Rome'unu izledik (Sen de yargılanacaksın HBO!), ardından dizinin etkisiyle daha geçen sene okuduğum "Ben, Claudius"u bir kez daha okudum. Artık Roma hakkında daha sık düşünen biriyim.

Robert Graves, Roma'nın dördüncü imparatoru Claudius'un kaleminden Augustus, Tiberius ve Caligula dönemlerini anlatırken iktidar hırsı üzerine zamansız bir esere imza atmayı başarmış. Saray oyunları, politik mücadeleler, savaşlar ve arkadan iş çevirmeler. Entrikanın bitmediği, son sayfaya kadar devam ettiği bir anlatı "Ben, Claudius". Graves, tarihsel gerçekleri temel alarak kurduğu anlatısında bütün bu keşmekeşin içinde beceriksiz, düşük zekalı ve işe yaramaz görülerek eğlence konusu haline getirilen tarihçi Claudius'u baş karakter olarak seçmiş ve böylece okuru sıkmadan isim ve olay bombardımanının  nasıl yapılacağı problemine iyi işleyen bir çözüm bulmuş. Kendini yetiştirmiş, çok okuyan, iyi yazan Claudius'un tarafsız bir şekilde kaleme almaya söz verdiği tarih kitabını okuduğumuz söylenince kitabın yapısını tahmin etmek zor olmuyor. Claudius, titizlikle İmparatorluk'ta yaşananları anlatıyor. Arada kendi hayatındaki gelişmelere de yer vermiyor. Tarihçi olduğu için değil, imparatorluk ailesinde yer aldığı ve bir şekilde kendisini olayların içinde bulduğu için yapıyor bunu. Böylelikle kitap, bir tarih çalışması olmadığını her seferinde gösteriyor. 

Hikaye elbette imparatorlar ve imparatorluk üzerinden ilerliyor; ancak anlatıcımız ve ana karakterimiz Claudius'un yanında bahsedilmesi gereken ilk isim, kalan üç imparator değil. Bu üç imparatorun hayatına, iktidarına ve Roma'nın kaderine müdahale etmiş olan Livia. Augustus'un sevgili eşi, Tiberius'un annesi ve Caligula'nın büyük büyük annesi. İktidar hırsının ete kemiğe bürünmüş hali olan Livia, Graves'in kaleminde unutulmayacak bir karaktere dönüşmüş. Sıradan bir kötü karakter değil. İktidar hırsı olan bir insan sadece. Hatta romanda da belirtildiği üzere Tiberius ve Caligula gibi zorbaların eylemlerine karşın İmparatorluğun yıkılmamasının tek nedeni, Livia'nın kurmuş olduğu idari sistem. Bu nedenle Livia'yı salt kötü bir karakter olarak görmek mümkün görünmüyor. Esasında birkaç karakter dışında hiçbir karakter hakkında kesin kanıya varmak mümkün değil. Augustus'un büyük bir imparator olduğu kadar büyük bir çocuk olduğu söyleniyor. Tiberius'un tiranca yönetiminin nedenleri ve Caligula'nın kibrinin nereden kaynaklandığı ele alınıyor. Graves, bu karakterlerle akraba olan Claudius'u kullanarak bu karakterleri anlamak istiyor. Okura da onları bütün yanlarıyla göstererek iktidar için mücadele edenlerin kimler olduğunu göstermeye çalışıyor.

Bu açıdan hala çağdaş bir eser. Roma İmparatorluğu'nu anlatıyor olması, kitabı elbette tarihi bir roman yapıyor. Ancak politika üzerine anlattıklarıyla çağı yakalayan bir roman. Roma İmparatorluğu, popülizmin icat edildiği topraklar değil; ancak popülizmin değerinin anlaşıldığı ve popülist siyasetin etkin olarak kullanıldığı bir coğrafya. Roma İmparatorluğunun siyasi çekişmelerini anlatan bu romanı içinde bulunduğumuz dünyayı düşünerek okumak, farklı bir okuma deneyimi sunacaktır. Roma Senatosu'nun işlevini nasıl yitirdiği, halkın gözünün nasıl boyandığı, politikacıların nasıl karar aldıkları ve kişisel hırsları için ne kadar ileri gidebilecekleri gibi noktaların binlerce yıl öncesinden bu zamana nasıl hiç değişmediklerini görmek, sizi şaşırtabilir. Aslında şaşırtmamalı. İnsan değişmedi ki binlerce yıllık tutkuları, duyguları, nitelikleri ve amaçları değişmiş olsun.

Neyse, ben Claudius'un hikayesine devam etmeye gidiyorum. Livia'ya verdiği bir söz var ve ne olacağını merak ediyorum.

Teselli Puanı: 5/5

2 Temmuz 2025 Çarşamba

Güncelleme

- En son 10 Nisan'da yazmışım. Hayır, kendimi düzeltiyorum: Bu bloga en son 10 Nisan'da yazmışım. Halbuki öncesinde ve bir süre daha tezi yazmaya devam ettim. İyi haber: Tezi savundum. 

- Elim sıcakken yazmaya devam etmem tavsiye edildi.

- Müzik dinledim. Çok müzik dinledim. Son görüşmemizden bu yana geçen zamanda farklı türden farklı isimleri defalarca dinledim. Bu aralar Gorillaz dinliyorum. "Demon Days", müthiş bir albüm. Gorillaz, müthiş bir grup.

- Rüyalar Sarayı'nın ardından çok okumamışım. Biraz önce bitirdiğim "Ben, Claudius", Rüyalar Sarayı'nın ardından okuduğum beşinci kitaptı. Saygıdeğer İmparator'dan zaten bahsedeceğim. Bu yüzden Richard Ford'un "Kanada"sından bahsetmek istiyorum. Sever misiniz bilmem, ancak ben Amerikan taşra hikayelerini seviyorum. Kanada, bir yanıyla bir taşra hikayesi. Başka bir yanıyla bir büyüme, bambaşka bir yanıyla bir suç hikayesi. İyi romanlar, amorf yapılardır. Kanada da iyi bir roman.

- Çok az şiir okuduğumu fark ettim. Arayı kapatmak için şiir okumaya başladım. Telefonumun "Notlar" kısmını beğendiğim parçalarla dolduruyorum. İşte bir tane: "Neden yazılır bir şiir/Neden okunur bunca yazı/Çünkü nasıl alışabilir başkaca/İnsanın karmaşıklığı", Edip Cansever.

- Sınav dönemini tamamladık. Daha önce pratikler ve sınavlar hakkında yazdığım için derinlerden gelen yeni yazı yazma isteğini boğabildim. Dönemin başlamasına yakın -belki- yeni bir fikri kaleme alabilirim. Belki de yeni bir listenin zamanı gelmiştir.

- Bu satırları yazarken "Dirty Harry" çalıyor.

- Geçen zamanda pek çok şey yaşanmış olabilir. Ancak bahsetmeye değmeyecek şeylerin yaşandığından emin olamayız. Bu yüzden, şimdilik bu kadar. Çok yakında görüşürüz.


Bir Ceket Vakası

Merhaba.  Eski öykülerimle karşılaşmaya devam ediyorum. Bu sefer Google Drive'ımı kontrol ettim ve tamamlayıp yayınlamak amacıyla dergil...

Etiketler