17 Temmuz 2019 Çarşamba

Oulipo ve 3 Adet Alıştırma Önerisi

Bir süredir kitap okuma konusunda sıkıntı yaşadığım için bugün daha değişik bir şey yapmak ve farklı bir konudan bahsetmek istiyorum. Elbette yine kurmacadan, edebiyattan uzaklaşmıyoruz. Aksine, kurmacaya biraz daha yakınlaştığımızı söyleyebiliriz. Çünkü konumuz Oulipo.

Oulipo, 1961'de François Le Lionnais ile Raymond Queneau tarafından kurulan bir grup. Bu grup, kendilerine sınırlamalar koyarak yazmak, çok sıkı bir disiplinle bu sınırlamaların peşinden gitmek, her yeni kurmacada sınırlamaları biraz daha arttırmak, kısacası yazma sürecini bir deney haline getirmek üzere yola çıkıyor. Grubun üyeleri arasında birkaç ünlü ismi görmek mümkün: Türkçe'ye de çevrilen Biçem Alıştırmaları* kitabının yazarı, grubun kurucularından Raymond Queneau, henüz hakkını verecek kadar kendisini okumadığım Georges Perec ve her zaman okunacak en az bir kitabını rahatlıkla bulabileceğin Italo Calvino. Onları ve diğer Oulipocuları farklı kılan, kurmacayı bir oyun olarak görmeleri. Oyunumuz öncelikle kurmacanın yazım sürecinde başlıyor. Palindromlar, lipogramlar, pangramlar, anagramlar, izogramlar, akrostişler, vs. türlü türlü tekniği kullanarak kendilerini biçimsel olarak sınırlandırıyorlar. Kurmacanın içeriğinde ise anıştırmalar, göndermeler, alıntılar, vs. yollarıyla metnin katmanlarını inşa ediyorlar. Evet, Oulipo için bir inşa oyunu diyebiliriz. Yazar bir labirent veya bir rubik küp inşa ediyor, okura meydan okuyor. Okur, yazarın inşa ettiği labirentin içerisine girmeyi tercih edip kitabı satın alırsa oyunun ikinci aşaması başlıyor. 

Biçim ve içeriğin gösterilen bu büyük çaba, okurun okuma faaliyetini daha dikkatli yapmasını gerektiriyor. Oyundan keyif alınabilmesi için dikkat edilmesi gereken püf noktası burada. Satır aralarından, paragraf bitişlerinden, sayfa boşluklarından fırlayabilecek her gönderme; yazarın biçime ilişkin çabalarının karşılığını gösteren parça okurdan dikkatini vermesini talep ediyor. Bu talep, çoğunlukla cevapsız bırakılmıyor. Çünkü, biçim ve içeriğe yönelik çabanın yanı sıra -belki de Oulipocuların alameti farikasından olan- her metnin kendine özgü eğlenceli yapısı, okuru kurmacanın içerisine rahatlıkla sokuyor. Üstelik her seferinde, labirentin başka bir girişinden başlama ve farklı bir yolla, hiç görmemiş olabileceği sapakları görme şansı da sunuyor. 

(Aslında, Oulipo hakkında bu kadar dahi yazmayı düşünmemiştim. Üstelik yetkin olmadığım bir konuda bu kadar yazabilmeyi, kendimden beklemezdim. Ancak birkaç gündür üzerine çok düşünmüş olduğumdan kendime, bu kadarcık bir tolerans tanıyabilirim.)

Aşağıda, son birkaç günde bulduğum iki ve bir süredir düşündüğüm bir Oulipo alıştırma önerisini okuyacaksınız. Her biri için birtakım kurallar belirlemeye çalıştım. Ancak son hallerini henüz veremediğimi söylemeliyim. Yine de amacım, yalnızca bir beyin fırtınası başlatmak olduğundan bu hallerinin de işinize yarayacaklarını umuyorum. İyi okumalar.

A. İki Hikaye Arasında
Kurallardan, konsept de anlaşıldığından hemen kurallara geçiyorum:

1- Okuduğunuz son iki kitabın ilk ve son cümlelerini not edin. Yazacağınız öykünün ilk ve son cümlelerini bu dört cümleden seçmelisiniz.
2- İlk ve son cümleler aynı kitaptan olamaz. İlk cümleyi A kitabının ilk cümlesi olarak seçtiyseniz, son cümleniz B kitabının son cümlesi olmalı.
3- Bu cümleler, metin içerisinde tekrar kullanılmamalı. Yalnızca ilk ve son cümlede yer almalılar.
4- Bu iki cümlenin hangi kitaplardan olduğunu söyleyemezsiniz.
5- Bu iki cümlenin hangi kitaplardan olduğuna dair ipucu veremezsiniz.
6- Bu iki cümle, bir diyalogda yer almamalı. Yani tırnak işareti görmemeliyiz. Karakteriniz bu iki cümleyi kendi kendine dahi söylüyor olmamalı.
7- Bunlar dışında bu iki cümle arasını dilediğiniz gibi doldurabilirsiniz.
8- Öykünün içerisinde, bu iki kitap hariç olmak üzere, başka kitaplardan alıntılar yapabilirsiniz.

B. Sıradan Bir Cevap
Arkadaşlarınızla aranızda geçen konuşmalardan bir tanesinde arkadaşınız tarafından size yöneltilen sıradan bir soruya kaç farklı şekilde cevap verebilirsiniz? Elbette birkaç kuralımız var:

1- Öyküde en fazla yirmi cümle olacak.
2- Kelime tekrarı olmayacak.
3- Her kelime, kendisinden önceki kelimenin son harfini izleyen harfle başlayacak.

C. Çoktan Seçmeli Öykü
Son sıradaki bu öneri, yazacağınız hikayenin her kelimesinin bir test sınavının şıkları olmasını, okurun farklı kelime tercihleriyle kendi hikayesini inşa etmesini öngörüyor. Pek çok zorluk, üzerinde incelikle düşünülmesi gereken pek çok detay var. Bir kere hikayenin çok uzun olmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Çünkü öyküde yer alacak her kelimenin hem gruplandırıldığı kelimelerle, hem de öykünün geri kalanındaki kelimelerle uyumlu olması gerekiyor. Çünkü normal bir öykünün aksine bu öneride dört kat daha fazla kelime düşünmeniz lazım. Bu nedenle öykü kısa olursa farklı seçenekler tercih edip farklı hikayeler anlatılabilir. Uzun bir öyküde, eklenen her kelime (dört şık olarak baktığımızda dört kelime) bütüne karşı bir tehdit oluşturabilir. Belki bir örnek verebiliriz:

Diyelim ki öykümüzün ilk cümlesinin ''Mutlu aileler birbirine benzer.'' olmasına karar verdik. Bu dört kelimeye ek olarak her birinin altına gelecek üçer kelime daha düşüneceğiz. Okur istediğini seçerek öyküyü oluşturacak. Uzun bir hikayede, bunun sebep olabileceği felaketleri görmek güç değil. Esasında, fikrin uygulanmasının da çok zor olacağını düşünüyorum. Olur da dener ve bir de başarılı olursanız, bana ulaşmaktan çekinmeyin. Olur da ben başarılı olursam, bir şekilde sizi zaten bulurum.

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Salçalı Makarna

Bu öykü, sonunda baş karakterin intihar ettiği bir öykü değil.
Öyle bir öykü olabilirdi. 
Eğer öykünün yazarı olarak baş karakterimizi güçlükle ikna etmemiş olsaydım... Birkaç dakika önce intihar etmeyi ciddi ciddi düşündüğü, şimdiyse bu düşünceden utandığı için isminin söylenmesini katiyen reddeden baş karakterimiz, siz öykünün ilk cümlesini okumadan beş dakika kadar önce salonundaki masada oturmuş, salçalı makarna yiyordu. Saat 21:57 idi ve baş karakterimizin aklından bu saatte salçalı makarna yiyecek kadar kötü duruma nasıl düştüğü sorusu geçiyordu. (Sağ omzumun üzerinden yazdıklarımı kontrol eden baş karakterimiz, makarnanın akşam yemeğinden kalmış, soğuk ve birbirine yapışmış olduğunun belirtilmesinin içine düştüğü bunalımın anlaşılmasında önemli olduğunu iddia ediyor. Ben o kadar gerekli olduğunu düşünmediğim için bu detaya öyküde yer vermiyorum.

Depresyonda olduğunu ve bu durumdan kurtulmak için bir şey yapacak dirayeti olmadığını fark ettikten sonra tabakta kalan makarnasını bitirdi. Ağzını peçeteyle sildi. Peçeteyi tabağın içine bıraktı. Bardağında kalan suyu içtikten sonra tabaktaki peçeteyi alarak ağzını bir kez daha sildi. Ardından tabağı mutfağa götürdü. Peçeteyi çöp poşetine attı, tabağı sudan geçirdikten sonra bulaşık makinesine yerleştirdi. 

Ardından salona gelerek intihar etmeye karar verdi. Sonrasında kendisini kapkaranlık bir yerde buldu. Önünde az önce bitirdiği tabak belirdi. Havada asılı kalan tabak, birkaç saniye geçtikten sonra bir yemek masasının üstünde kendine yer buldu. Yemek masasının etrafına dört sandalye konuldu. Sandalyelerin birinde kendisi vardı. Daha önce pek çok kez bu sahneyi yaşamış olduğundan karşısına, duvar bulunması gereken yere, baktı. Duvar, her zamanki gibi silikti. Arkasını dönüp salonunun tamamını görmek istedi. Yapamadı. Orada, sandalyede oturması, makarnasını kaşıklarken (ki bu da ilginçti, makarnayı hep çatalla yerdi) hayatının ne kadar kötü olduğunu düşünmesi ve intiharına karar vermesi gerekiyordu. Anladığına göre, kendisinden beklenen buydu. Bunun için bir sebebi olması gerektiğini düşündü. Bunca yıllık baş karakterlik kariyerinden öğrendiği bir şey varsa, okurun bu tarz soruları atlamayacağı ve her şeyden önce neden intihar etmek istediğini öğrenmek isteyeceği idi. Verilecek sağlam bir gerekçe, içinde yaşanılan topluma yöneltilen birkaç klişe eleştiri, belki eski anılardan özel bir parça okurun kendisiyle empati kurmasını sağlayacaktı. Ama belli ki henüz bu yönde bir çalışma yoktu. Bunları düşünmeye vakti olduğuna göre birileri daha başta tıkanmış demekti. Belki salonun tamamlanması üzerine çalışmak, iyi bir başlangıç olabilirdi.

''En azından başkaları öyle yapıyor.'' 

Önündeki duvar silik bir halde kalmaya devam etti. Dakikalar geçti, makarna tabakta bekledi. Harekete geçmedi. Birkaç kez kalkıp gitmeye yeltendi. Ancak belli ki iş hala bitmemişti. Buradan bir şey çıkmayacağını çok önceden fark ettiği için öylece oturmaya devam etti. Yetki kendisinde değildi. Birilerinin salçalı makarna yerken intihar etmeye karar veren bir adamın öyküsünün iyi bir fikir olmadığını fark etmesi, bir olgunluk göstermesi ve kendisini rahat bırakması gerekiyordu. 

Başını kaldırdığında masanın yerinde olmadığını fark etti. İstemsizce yukarı baktı. Halbuki yukarıda kimsenin olmadığını biliyordu. ''Eski bir alışkanlık.'' Saatine baktı, onun saatine göre yaklaşık elli dakikadır oradaydı. Artık işinin bitmiş olabileceğini düşündü. Kendisi için başından beri ölü olan bu yerde daha fazla vakit geçirmek istemiyordu. Kalktı, havada asılı kalan tabağı alarak silik salondan tamamen karanlığa, mutfağın bulunması gereken yere gitti. Çöp poşetinin olması gerektiği yere makarnayı boşalttı, musluğun olması gereken yerde tabağı yıkadı ve bulaşık makinesinin olması gerektiği yere tabağı bıraktı. İntihar etme fikrinden vazgeçmişti.

Bir Ceket Vakası

Merhaba.  Eski öykülerimle karşılaşmaya devam ediyorum. Bu sefer Google Drive'ımı kontrol ettim ve tamamlayıp yayınlamak amacıyla dergil...

Etiketler