Merhaba.
Eski öykülerimle karşılaşmaya devam ediyorum. Bu sefer Google Drive'ımı kontrol ettim ve tamamlayıp yayınlamak amacıyla dergilere gönderdiğim iki öykü buldum. Bunlardan "Dava Dilekçesi" başlıklı olanı birazdan okuyacaksınız. Öyküye dair şunu hatırlıyorum. Yazma süreci oldukça keyifliydi ve öyküden çok memnundum. Büyük bir heyecanla, özgeçmişimi de ekleyerek öyküyü bir dergiye gönderdim. Dergiden gelen cevap kısaydı: "Güzel şaka, şimdi hikayeyi gönderin."
İyi okumalar dilerim.
ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
DAVACI : F. K. (TC No: xxxxxxxxxxx)
A… Mah. B… Sok. C… Apt. No: 1/1 Çankaya/ANKARA
DAVALILAR : Öncelikle son kitabım olmak üzere diğer iki kitabımı okuyan tüm okurlarım Mernis’ten belirlenecek adresleri
DAVA : Manevi tazminat davası
KONU : Dava dilekçemin arzıdır.
AÇIKLAMALAR
İşbu dilekçe, kendini ‘‘postmodern ve OuLiPo akımının yolcusu’’ olarak kabul etmiş şahsımın, yaşadığım derin üzüntü ve acının dayanılmaz raddeye varması nedeniyle, aşağıda daha detaylı açıklanacak gerekçelerle davalılar olan okurlarımdan yaşadığım (ancak telafisi imkansız) manevi zararın sembolik olarak da olsa karşılanması zarureti hasıl olduğundan yazılmıştır. Davalılar, postmodern (ve belki de postmodern olmayan bütün) yazarlar ile okurlar arasındaki sözleşmeyi ihlal ederek zahmet ve büyük çabalar sonucu ortaya çıkardığım eserlere gereken dikkati vermemiş, hikayelerde yer alan göndermeleri fark edememiş, hikayelerde hiçbir şekilde çıkarılamayacak anlamlar ile tarafıma uzun e-postalar atmış ve bu yolla şahsımda telafisi imkansız derecede yoğun bir acının oluşmasına sebebiyet vermişlerdir.
Sayın Mahkemenize olayların gidişatını kısaca açıklamak gerekirse; sanat hayatımın henüz başında tanıştığım postmodernizm ve OuLiPo akımlarına adeta vuruldum, bu tarzda aylarımı, yıllarımı alan okumalar ve taslak çalışmalarının ardından ilk hikayelerimi ülkenin en prestijli edebiyat dergilerinden biri olan V. dergisine gönderdim. Ülkemizde o dönemler henüz çok örneklerinin görülmediği şekilde, tarafımca kaleme alınan bu hikayeler V. dergisinin ekte sunulu sayılarında yayınlanmaya layık görüldü (EK 1: V. dergisinin 19.. yılına ait hikayelerim yer aldığı sayıları) ve yine ekte sunulu eleştiri yazısında hikayelerimden övgüyle bahsedildi (EK 2: Hikayelerim hakkında V. dergisinde yayınlanan eleştiri yazısından örnekler). Ekteki eleştiri yazısı dikkatle incelendiğinde görüleceği üzere, hikayelerimin ‘‘göndermeler ve farklı anlam katmanlarıyla bezeli, üzerinde düşünülmüş, yoğun bir yazımsal sürecin sonucunda elde edilen dikkate değer çalışmalar’’ olduğu, konunun uzmanı (hukuki dille bilirkişi olarak ifade edildiğini sanıyorum) tarafından belirlenmiştir. Bu hususun, özetle benim yoğun ve gayretli çalışmalarım karşısında davalı okurlarımın özensiz ve sayın Mahkemenizin affına sığınarak tembel okuma faaliyetlerinin şahsıma ne kadar acı verdiğini göstermede önemli olduğunu Mahkemenizin dikkatine sunuyorum.
Devamla, edebi hayatımın henüz başında kendime belirlediğim yolda, yolda edindiğim tecrübelerle arşınlamaya devam ettim ve her zaman, ustalarımdan öğrendiğim sıkı bir disipline bağlı kalarak çalıştım. Bu bağlılığım neticesinde ülkenin çeşitli edebiyat ve sanat dergilerine hikayeler gönderdiğim gibi (kötü sonuçlanan bir Fransız dergisi maceram için dava hakkım saklıdır), en sonuncusu geçen ay yayımlanan üç hikaye kitabı yaratmayı başardım (EK 3: Üç hikaye kitabımın imzalı birer baskısı). Her bir kitabım, değişik mecralarda, değişik kesimler tarafından merak, ilgi, çoğunlukla da hayretle karşılandı. Her hikayem hakkında, davalı okurlarımdan çok sayıda geri dönüş, fikir, yorum ve hayran mektubu diyebileceğimiz mektuplar aldım. İtiraf etmeliyim ki bu durum başlarda çok hoşuma gittiğinden, hikayelerimin davalı okurlar tarafından yapılmış yorumlarının şahsıma verdiği acıya ilk anda anlam veremedim. Bu tarifsiz iç sıkıntısını, yazarların klasikleşmiş ‘‘bir sonraki kitabı acaba çıkarabilecek miyim?’’ sorusuna yordum ve davalı okurlarımdan gelen yorumları okumaya, bu tuhaf iç sıkıntısıyla devam ettim.
OuLiPo akımına gönül vermiş, postmodern bir yazar olarak amacım, okurun da yazım sürecine olabildiğince dahil olduğu ve anlam katmanlarını adeta -bu benzetmeyi sayın Mahkemenizin önüne getirdiğim için affınıza sığınarak- bir kadının kıyafetlerini çıkarırmış gibi keyifle aştığı hikayeler yazmaktı. Bu uğurda, anlatımım üzerine postmodernizme uygun olarak, ancak yer yer onu da aşmayı hedefleyerek sürekli geliştirmeye çalıştım. Görebilecekleri her yere, okurlarım için ipuçları bıraktım. Satır aralarında kaybolmasınlar diye onlara işaret levhaları ile yardımcı oldum. Kimi zaman, kendilerinin çok sevdiği (benim çok da haz etmediğim) klasik yazarların rehberliğine ihtiyaç duyduklarında, hikayelerimde onlardan alıntılar yaptım. Yeri geldi, kesinlikle kötü bir amacım olmadan okurlarımla açıkça alay ettim, kahramanlarımı onlardan seçtim, hikayelerin geçtiği mekanları acımasızca yıktım, zamanları büktüm. Hatta bir keresinde ‘‘Her okur, her okumasında hikayeyi tekrar yazar.’’ şiarı gereğince çoktan seçmeli bir hikaye dahi yazdım. Bütün bunları, davalı okurlarımı hikayelerime dahil etmek için yaptım.
Pek çok yazar ile okur tarafından doğallıkla kabul edildiği üzere, her okur ile eline aldığı eserin yazarı arasında üstü kapalı bir anlaşma vardır. Türk Medeni Kanunu ve onun mütemmim cüzü olan Türk Borçlar Kanunu’nda, sözleşmelere dair en temel ilke, şekil serbestisi ilkesidir. Bu ilkeye göre, taraflar kanunda özel şekil şartı belirtilmediği takdirde sözleşmelerini diledikleri şekilde yapmakta özgürdür. Bir diğer ilke de kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin yapılamayacağıdır. Hiç kimse, yazılı bir eseri okuması için zorlanamayacağı, sadece kendi hür iradesiyle seçtiği eserleri okuyacağı için okurların seçme özgürlüğünün bulunduğu, kitap okuma eyleminin TBK m. 27’de sayılan hallerden birine dahil olmadığı izahtan varestedir. O halde kanuni şartlar gerçekleştiğinden, yazar ile okur arasında okuma eylemine ilişkin bir sözleşmenin kurulduğunun kabulü elzemdir.
Bir eseri okumayı seçen okur, o eserin yazarının işini ciddiye aldığını, eserin yaratımı için belki de gecesini gündüzüne kattığını, kimi zaman tek bir kelimenin peşinden koştuğunu ve yazarın uzun uğraşları sonucunda söz konusu eseri eline aldığını, bu nedenle de yazara güvenip okuma yolculuğunda onun kaptanlığında yeni maceralara yelken açmayı kabul eder. Yazarın ona ne sürprizler, ne şahane maceralar hazırladığını, bunlardan yalnızca birkaç sayfa uzakta olduğunu bilir. Tek yapması gereken, yazarın büyülü davetine uyarak kitabın kapağını açmaktır. Böylelikle yazarın yükümlülüğü sona erer. Sıra, okurun yükümlülüğünü yerine getirmesine geldiğinde bu noktada öncelikle, şahsımın ne kadar talihsiz olduğunu belirtmem gerekir. Çünkü, yukarıda da ifade ettiğim üzere, davalı okurlarım ile aramızdaki sözleşmeye göre tarafıma düşen yükümlülükleri yerine getirmeme rağmen; davalı okurlarım, kendi yükümlülüklerini bilerek ve isteyerek yerine getirmeyerek tarafımı derin bir üzüntü ve acı içerisinde bırakmışlardır. Halbuki bir okurun görevi, yazarın anlatısına, bu anlatıya makul bir süre vermesi gerekir, eşlik etmek; yazarın uzun çabaları sonucunda ilmek ilmek işlediği anlam örüntülerini açığa çıkarmaktır. Somut olayda davalı okurlarım, bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gibi kaleme aldığım hikayelerimde hiçbir şekilde yer almayan göndermeler bulduklarından bahisle şahsımla adeta dalga geçmişlerdir. Bu duruma örnek olması açısından yaşadığım son olaydan bahsetmek isterim.
Yukarıda, ilk hikayelerimden bu yana okurlarımdan övgü, eleştiri, fikir, teori içeren mektuplar aldığımı, bu mektupları ilk başta büyük bir mutluluk, gurur (ve biraz da kendini beğenmişlikle) okuduğumu, ancak onları okurken içten içe bir sıkıntı hissettiğimi ifade etmiştim. Azınlıkta kalan nefret mektuplarını saymazsak çoğu mektupta, öncelikle hikayelerim okurun hayal gücü ve edebi yeteneğine göre değişen, ancak bir süre sonra tekdüzeleşen ifadelerle övülüyor; birkaç temenni ve yeni hikayelere yönelik laf alma girişimlerinin ardından herhangi bir hikayemde yer alan motifin, yine okurun hayal gücü ve edebi yeteneğine göre kendilerince buldukları anlama gelip gelmedikleri soruluyordu. Şahsıma, şu zamana kadar yazılan yüzlerce mektubun çok büyük çoğunluğunda, en basit gönderme dahi okur tarafından yanlış anlaşılıyordu. Bütün bu yanlış anlaşılmalar, hikayenin izleğinden öylesine kopuklardı ki saygıdeğer müteveffa Umberto Eco’nun ‘‘aşırı yorum’’ dediği türden yorumlara dahi dahil edilemezlerdi. Okuru zorlamak için kimi zaman üstü ustalıkla kapatılmış, ancak meraklıların ve kendilerini biraz çılgın olarak görenlerin anlayabileceği göndermeler yaptığımı kabul etsem de bu çetin cevizler dışında kalan göndermelerin başarısız yorumları, şaşılacak ve daha da önemlisi acı verecek türdendi. Elimden geldiğince mektupları cevaplayıp aslında neyi kast ettiğimi açıklamaya çalıştım. Gittiğim söyleşilerde, uzun edebi hayatımda öğrendiğim, bir kısmını da geliştirdiğim tekniklerimi, istemeye istemeye anlattım. Ancak hiçbir işe yaramadı. Yine mektup alıyor, yine mektuplarda eserlerime deli saçması anlamlar yükleniyordu. İçten içe hissettiğim sıkıntı, tarifi imkansız bir acıya dönüşmüştü. Davalı okurlarım, binbir çaba sonucu yarattığım eseri alelade bir şekilde, öylesine okuyor; okuru metne dahil etmeyi seven bir yazar olduğumu bildiklerinden kendi yükümlülüklerini yerine getirmeden yani, hikaye üzerinde nitelikli bir okuma ve düşünme süreci geçirmeden zırva yorumlarını bana yazıyorlardı. Bu dilekçeyi kaleme aldığım günde ise, davalı okurlarımdan biri ile bir kitapçıda karşılaştık ve kendisi, popüler edebiyat dergisi T.’de çıkan ölümle alakalı son hikayemi çok beğendiğini söyleyerek beni tebrik etti. Şaşırarak kendisine son zamanlarda ölümle alakalı bir hikaye yazmadığımı söylediğimde ise önce şahsıma güldü. Ardından da elma metaforuyla ölümü anlatmak istediğimi anladığını ifade etti. Bu sözü duymak şahsıma büyük bir acı vermişti. Nitekim gelişen son olaylar nedeniyle göndermelerimin zorluğunu oldukça azaltmıştım ve ekte sunduğum hikayemdeki elma ile ‘‘bilgi’’ye göndermede bulunuyordum (EK 4: T. dergisinin son sayısında çıkan ‘‘Kutsal Elma Deposu’’ isimli hikayem). Okura durumu izah etmeye çalıştığımda, kendisinin hikayeyi öyle anlamadığını, kendisine göre benim de aslında bilgiyi kast etmiş olamayacağımı, artık yaşlanan ve edebi hayatının sonuna gelen bir yazar olarak bilinçaltımda çoğu şeyin ister istemez ölüm ile bağlantı kurduğunu, nitekim son edebiyat araştırmalarının bunu gösterdiğini ve ‘‘çok af edersiniz’’ yanıldığımı söyledi. Yaşadığım şaşkınlığı fark ettiğinde ise okur, ‘‘Her okur, metni yeniden yazar. Ben de böyle yazdım. Ne olmuş yani?’’ diyerek OuLiPo akımına gönül vermiş postmodern bir yazar olan şahsımı derinden yaralamıştır.
Somut olayda, yaşadığım son olaydaki okur ile diğer okurlarımın, yukarıda TBK hükümlerine göre geçerli bir sözleşme olduğunu kanıtladığım okur/yazar sözleşmesine aykırı davranarak kendi yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, bu eylemlerin kişiliğime zarar verdiği, bu zararın duygu ve his alemimde ıstırap ve acıya neden olduğu, eylem ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğu aşikardır. Gerçekten de uzun süren edebi hayatımda ilk kez bugün, yazma disiplinime aykırı davranarak öğleden sonraki yazma seansımı gerçekleştiremedim. Çok sevdiğim OuLiPo akımına ve postmodernizme artık eskisi gibi bakamıyorum. Kalemi elime almak dahi ruhumu yaralıyor. Davalı okurlarım, yoğun bir çalışmanın sonucu olan eserlerimi, gelişigüzel okuyup çalakalem yorumladıkları için beni, büyük bir ızdırabın pençesinde bıraktılar. Her ne kadar acımın tarifi imkansız da olsa, kanunen şartları gerçekleşen manevi tazminat talebimin kabulü ile 1.000 TL’nin tarafıma ödenmesine karar verilmesini arz ve talep ederim.
HUKUKİ NEDENLER : HMK., TMK., TBK. ve ilgili diğer mevzuat.
DELİLLER : Nüfus kaydı, sosyal ekonomik durum araştırması,, telefon kayıtları, banka kayıtları, tapu kayıtları, araç kayıtları, iş yeri kayıtları ve ücret bordroları, SGK, vergi kayıtları, fotoğraf, video, keşif, bilirkişi, yemin ve diğer yasal deliller,
TANIKLAR : (Tanık ismi bildirme hakkımı saklı tutuyorum.)
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalıların eylemi nedeniyle büyük bir ızdırap ve acı duyduğumdan haklı davamın kabulü ile 1.000 TL’lik manevi tazminat bedelinin davalılardan alınarak tarafıma verilmesini arz ve talep ederim. 01.01.201.
Davacı F.K
İmza
EKLER
1- V. dergisinin 19.. yılına ait hikayelerimin yer aldığı sayıları
2- Hikayelerim hakkında V. dergisinde yayınlanan eleştiri yazısından örnekler
3- Üç hikaye kitabımın imzalı birer baskısı
4- T. dergisinin son sayısında çıkan ‘‘Kutsal Elma Deposu’’ isimli hikayem
Yorumlar
Yorum Gönder